Amerika Birleşik Devletleri’ni yeni atanan dışişleri bakanı AntonyBlinken geçtiğimiz Salı günü NATO üyesi Türkiye’yi müttefik gibi davranmamakla suçladı ve gerekirse Washington’ın Ankara’ya daha fazla yaptırım uygulamayı gözden geçireceğini belirtmesi yanında geçen ay, Washington Moskova’dan S-400 füze savunma sistemlerini satın alması nedeniyle Türkiye’nin savunma sanayisine uzun suredir beklenen yaptırımlaruygulamasına ek olarak; Biden’ın baş diplomat alarak seçtiği Blinken milletvekillerine verdiği demeçte, “Sözde stratejik ortağımızın Rusya’daki en büyük rakiplerimizden biriyle ayni çizgide olacağı fikri kabul edilemez” yorumunu yapması tahammül sınırlarını zorlarken; üstüne üstlük Blinken’in, ABD Senato Dış ilişkiler Komitesi onay oturumunda,“Mevcut yaptırımların yarattığı etkiyi görmek için bir göz atmamız ve bu yaptırımların yeterli olup olmadığını belirlememiz gerektiğinidüşünüyorum”diyenBlinken Dışişleri bakanı adayıiken,“Türkiye bir müttefik, ancak çoğu yönden bir müttefik gibi davranmıyor. Bu bizim için önemli bir zorluk ve bu konudaki tavrımız oldukça net” söyleminde bulunması kabul edilir bir şey değil. Hal böyle iken ABD’nin öteden beri düşmanları için uygulama konusu yaptığı CAATSAYaptırımlar, ABD Kongresi’nden iki taraflı destek alırken, Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırım Yoluyla Karşı Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında duyuruldu. Böylelikle, CAATSA yaptırımları tarihte ilk defa NATO üyesi bir ülkeye karşı kullanılması artık ABD’nin haddini iyice aştığı izlenimini veriyor.
* * *
Önce ABD’nin niyetini önce açıkça öğrenelim;”amacı üzüm mü yemek yoksa bağcıyı mı dövmek” Sanırım Blinken öncelik le şunu bilmeli; Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya şartları bakımından bölgede en kritik konumda önemli bir denge unsuru durumunda. Yani Türkiye terazinin hangi tarafına basar sa o taraf açıkça ağır gelir. Güç dengeleri de kökten etkilenir. Göründüğü kadarıyla 1974 Kıbrıs çıkarması sonrasında baskı amaçlı Türkiye’ye uygulanan ABD ambargosu o dönem fazla işe yaramamıştı. Bu defa da S-400 karadan havaya savunma sistemleri üzerindeki ortaya çıkan anlaşmazlık, Biden yönetimi ile Türkiye’nin yasayacağı en büyük zorluk olarak görünmekle birlikte iki NATO müttefiki de Suriye politikası, Türkiye’nin Doğu Akdeniz petrol arama faaliyetleri ve Karabağ sorununa dahil olması konusunda çatışma konusu oldu.Bu durum öyle ki Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin artmasından ABD ciddi şekil de rahatsız olduğu tezini oldukça güçlendiriyor.Bu kapsamdaki olan bitenleri değerlendirdiğimizde hatırlarsınız ABD patriotyüksek irtifa hava savunma sistemini bize vermemişti. Lakin bunun üzerine Türkiye’de yerine ikame olabilecek S 400 Yük sek İrtifa Hava Savunma Sistemini Rusya’dan tedarik etmek durumunda kaldık. Şimdi bu sistemi ister kullanır ya da ister elde tutulur. İşin bu faslı sadece Türkiye’yi ilgilendirir.
* * *
Sonuç olarak, ABD Türkiye için beka sorunu durumundaki PKK/PYD terör örgütüne öteden beri tırlar dolusu lojistik des tek ve ağır silah yardımı yanında milyarlarca dolar parasal yardımda bunmaya halen devam etmesi, gerçekte ABD’nin YPG ve PYD gruplarını desteklemesi PKK’nın faaliyetlerini doğrudan ya da dolaylı olarak onaylaması anlamına gelmekte dir. PKK/PYD’ye silah ve benzeri yardım ve desteği götürmesi veya Suriye sınırları içerisinde bu gruplara eğitim vermesi söz konusudur. Bu nedenle belirtilen özen yükümlülüğünü ihlal ettiği sonucuna varılması da mümkündür.Uluslararası Adalet Divanı (UAD) kararları uluslararası hukukun bir kaynağı olarak Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. maddesinde belirtilmiştir. ABD’nin terör örgütü PKK’nın bir uzantısı olan PYD ve YPG’ye desteğinden kaynaklanan hukuki tartışmalar içerisinde UAD’nin Nikaragua kararı çokça zikredilmiştir. Bu karar Nikaragua’da bulunan kontrgerillalara ABD’nin direkt ve aktif desteği ile silah sağlanmasının BM anlaşmasının 2. Maddesinin 4. fıkrasına göre askeri güç kullanma yasağını deldiğine hükmetmiştir. Hal böyle iken, ABD’nin NATO Paktı Ülkesi olarak NATO’nun daha da güçlenmesi ve caydırıcı güç fonksiyonunu arttırmak yerine; aksi bir yaklaşımla NATO’yu ayakta tutabilecek önemli bir güçlü payanda oluşumunu elinin tersi ile iterken; bir taraftan da NATO İttifakı’nın özüne tamamen aykırı olarak Türkiye’den “sözde müttefik” şeklinde bahsederek çoğu yönden müttefik gibi davranmıyor” ifadesinin arkasına sığınması; ABD’nin yeni dışişleri bakanı olması yönüyle değer lendirildiğinde durumunu da tartışmalı hale getirmektedir. Bu yönden ABD önce şapkasını önüne koyarak bu şartlarda yaptığı yanlışları masanın üstüne koymak suretiyle NATO’nun geleceğini de sorgulamalıdır.