Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihsel boyutuna bir göz atıldığında; Türkiye’nin özellikle son on yılda yükselen bir bölgesel güç olmaya başlamasıyla kendi dış politika önceliklerini oluşturması ve bu öncelik lerin Ortadoğu’ da ABD’nin çıkarlarıyla çatışması ilişkilerin stratejik boyutunun ötesinde ilişkinin bizatihi kendisini derinden etkilemektedir.Bu doğrultuda özellikle ABD’nin Ortado ğu’ya dönük çıkar ve politikaları Türkiye’nin dış politi ka ve güvenlik stratejilerine doğrudan yansımaktadır. Bu açıdan Ortadoğu bir anlamda hem Türk-Amerikan ilişkilerini besleyen hem de aynı oranda iki ülke ilişki lerini tahrip eden bir alan olarak karşımıza çıkmakta dır.Bu kapsamdaki son gelinen noktada gecikmiş dahi olsa ABD’nin Türkiye’ye karşı olan tutumundaki deği şikliğin NATO müttefiki olmanın getirdiği çerçevenin tamamen dışına kayarak Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerinin temel dinamikleri doğrultusunda “stratejik ittifak” boyutunu sorgulama noktasına gelmesinin tek suçlusu ABD olurken: Türkiye’nin karşısında Yunanis tan’ı partner olarak tercih etmesi de uyguladığı yanlış politikanın uzantısı bir ürünüdür.
* * *
Türkiye, gerek NATO gerekse ABD ile yapılan savun ma ve ekonomik işbirliği anlaşmaları yoluyla maddi destek sağlarken kendine ait askeri üslerin, tesislerin, istihbarat toplama istasyonlarının Amerika’nın ulusal çıkarları doğrultusunda kullanılmasına çoğunlukla razı olmuştur.ABD’nin Ortadoğu’ya dönük tüm çıkar ve politikaları Türkiye’nin dış politika ve güvenlik strateji lerine doğrudan yansımıştır. Bu açıdan Ortadoğu hem Türk-Amerikan ilişkilerini besleyen hem de aynı oranda iki ülke ilişkilerini tahrip eden bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.Hal böyle iken, Türkiye, ABD’nin PYD/ YPG/SDG gibi terör örgütleri ile işbirliğine dayanan politikalarına ulusal güvenliği doğrultusunda ısrarla itiraz etmesine rağmen,ABD’nin bahse konu terör örgüt lerin desteği bilakis arttırarak aynı ısrarla sürdürmesi ise kesinlikle kabul edilir olmadığı gibi ABD’nin bu düş manca tutumunun geldiği noktada ABD’ye karşı olan tepkiyi sürekli tetiklemekte ve arttırmaktadır.
* * *
Özellikle son dönemde yaşanan olaylar dizinine bakıl dığında; ABD’nin Yunanistan’ı peyk devlet olarak kullanmak suretiyle Türkiye’yi kuşatacak şekilde askeri üslerle çevrelerken;üstüne üstlük bir de sağladığı F35 savaş uçakları yanında; diğer bir NATO müttefiki olan Fransa’dan Rafael savaş uçakları ile dengeleri bozacak şekilde hava gücünü güçlendirirken; askeri silah ve mühimmat desteği sağlaması; ayrıca Fransa ile yaptığı savunma ve işbirliği anlaşması yanında; 1990 yılında imzalanan ABD-Yunanistan Savunma İşbirliği Anlaş masının, 5 yıllığına yenilenerek genişletilmesinin kime karşı yapıldığının da derhal sorgulanması gerekmekte dir. Açıkça görünür o ki,Türkiye’nin ABD’ye 1,4 milyar dolarlık nakden parasını ödediği F35 Savaş uçaklarını vermekten vazgeçerek; Türkiye’yi F35 Savaş Uçağı üretim projesinden çıkarması da hukuki ve adil değildir. Kaldı ki Türkiye’nin öteden beri talep ettiği F16 Savaş uçakları ile mevcutların yenilenmesine yönelik istenen gelişmiş kitler için teslimatla ilgili süreyi uzatır iken; nedensiz erteleme ile olayı belirsizliğe ısrarla sürükleme si de dostça bir yaklaşım değildir.ABD’nin bu yaklaşımı NATO ittifakını bir taraftan tehdit ederken;diğer taraf tan da birilerini de memnun etmekte savunma ittifakı olan NATO’yu da alenen zayıflatmaktadır.
* * *
Sonuç olarak, bu durumda Türkiye’nin ortaya çıkan beka sorunu ile ilgili olarak vakit geçirmeden bu savaş uçaklarının yerine F35’lerden çok daha üstün nitelikli harekat kabiliyeti olan alternatif savaş uçaklarının temi ni için zaman kaybetmeden girişimde bulunulması artık zaruret haline gelmiştir.Çünkü gerek Ege Denizi,gerek se Doğu Akdeniz şu anda patlamaya her an hazır barut fıçısı haline gelmiş olup; Yunanis tan,ABD ve Fransız ittifakını bu meyanda görmezden gelmek; Yunanistan’ ın Rusya’dan satınaldığı S300 Yüksek İrtifa Hava Savuna füzelerini EGE’de NATO görevini yapan mühimmatsız şekilde uçan Türk Savaş Uçaklarına radar kilidi atılması da onaylanacak ya da tepki ile geçişti rilecek bir durum değildir. Bu durum da her ne kadar her iki taraf da ittifakı sürdürmek adına yükleri, sorumlu lukları ve gücü paylaşmaya devam etse de özellikle ABD, Türkiye’nin PKK/YPG ve FETÖ gibi terör örgüt lerinden kaynaklı tehdit algılamalarını tam olarak paylaş mamakta hatta kimi zaman çalışma içerisinde vurgu lanan YPG örneğinde olduğu gibi bu tehditlerle taktiksel işbirliklerini pervasızca gerçekleştirmektedir. ABD’nin bu taktiksel ortaklıkları Türkiye ile stratejik bir ortaklığı zora sokarken var olan tarihsel ittifaka da ağır şekilde zarar vermektedir.Bu noktada eğer NATO ittifakında bir çatlama ya da dağılma olduğu takdirde bunun tek sorum lusu ABD ve diğer ortaklık oluşturduğu ilişkili partner leri olacak;Türkiye’de küresel anlamda oluşacak yeni bir savunma ittifakın da hak ettiği yeri de alacaktır.