Devrek

Adalet Bakanı Tunç’tan Zonguldak’ta kritik açıklamalar!

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Devrek’te katıldığı partisinin 8. Olağan Genel Kurulu’nda kritik açıklamalarda bulundu. Zonguldak'ın Devrek ilçesinde, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, partisinin 8. Olağan Genel Kurulu'nda önemli açıklamalarda bulundu.

Abone Ol

Bakan Tunç, “AK Parti'nin ilk döneminde, dört buçuk yıl süresince ülkemizin kronikleşmiş sorunlarını tek tek gözlemledik. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ortaya çıkan krizler, iktidara uygun bir Cumhurbaşkanı adayı bulmakta yaşanan zorluklardan kaynaklandı.” dedi.

Bakan Tunç, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurularla ilgili de eleştirilerde bulunarak, “Mecliste gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasa aykırı olduğu yönündeki açıklamalar, demokrasimizin geleceği için kaygı vericidir.” ifadesini kullandı.

Ayrıca, geçmişte yaşanan 367 krizine atıfta bulunarak, “O günlerden bugünlere geldik ve o süreçleri geride bıraktık. Artık Türkiye’nin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması için önemli adımlar atıyoruz” şeklinde konuştu.

Tunç, AK Parti’nin 2008’de Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davasıyla karşılaştığını hatırlatarak, “O dönemde bir oyla partimiz kapatılmaktan kurtuldu. Bugün ise ülkemizin kalkınması için çalışmaya devam ediyoruz” dedi.

Bakan Tunç, ayrıca, 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatarak, “Milletimiz o gece tankların önüne dikilerek demokrasiye sahip çıktı. Bu mücadele, ülkemizin bağımsızlığı için verilen bir savaştı.” diye ekledi.

Son olarak, Tunç, “Hükümet olarak, uluslararası platformlarda adaletin sağlanması için çalışmaya devam edeceğiz. Ekonomik zorlukların üstesinden gelmek ve halkımızın refahını artırmak için projeler geliştirmeye devam edeceğiz” şeklinde sözlerini tamamladı.

Bakan Tunç’un açıklamalarının tamamı şu şekilde:

“Seçimlerden sonra Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan milletvekili seçildi ve meclise girdi. AK Parti'nin ilk dönemi dört buçuk yıl, acil eylem planıyla ülkemizin kronikleşmiş sorunlarını tek tek gözlemlemekle geçti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri açıldığında 367 krizi ortaya çıkıyor. İktidara uygun bir Cumhurbaşkanı adayı bulamıyorlar. Bizim kriterlerimiz var diyorlar. O kriterlere uygun değilse, anayasada olmayan bir kuralı da biz dayatabiliriz diyorlar. Ve mecliste yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, iptal edilmek üzere Anayasa Mahkemesi'ne götürüyorlar. O gün Yüksek Seçim Kurulu Başkanı çıkıp mecliste yapılan seçimlerin anayasaya aykırı olduğu yönünde basın toplantısı yapabiliyor. YÖK Başkanı'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin oylamasıyla ilgili bir basın toplantısı yapması, demokratik bir devletle mümkün mü? Ama o zaman mümkündür. Genelkurmay Başkanı basın toplantısı yapıp karşısında, bugün demokrasi savunuculuğu yapan bazı gazetelerde hala köşe yazmaya devam eden ve bazı televizyonlarda o demokrasi propagandasını yapan, o duayen dediğimiz gazeteciler Genelkurmay Başkanı'na “Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili bir tedbir almayacak mısınız?” diye utanmadan, sıkılmadan soruyorlar. Biz o günlerden bugünlere geldik. Sonrasında meclisteki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iptal edilmesini sağlıyorlar. O zaman da diyoruz ki, “Cumhurbaşkanı'nı madem meclise seçtirmiyorsunuz.” Hapsetti. Bu sefer de referandumda Cumhurbaşkanı'nı hapiste tutamayız diye bu ülkenin ana muhalefet partisi kampanya yapıyor. “Mecliste seçmeyeceğiz.” Halktan da korkuyorsun. Eee, nasıl demokrasi olacak? Nasıl cumhuriyet olacak? Adında cumhuriyet yazmakla cumhuriyetçi olunmaz. Adında halk yazmakla olunmaz. Cumhuriyete inanacaksın, demokrasiye inanacaksın, millete inanacaksın. Milli iradeyi savunacaksın. O zaman millet seni baş tacı yapar. İşte cumhurbaşkanlığı seçim krizlerini de atlattıktan sonra AK Parti'mizin ikinci dönemi başlıyor. 2008'de geri satıyoruz. Yeniden kapatmaya yönelik çabalar var. AK Parti'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle o günkü Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor. Neymiş AK Parti'nin suçu? Kutlu doğum haftasında öğrenciler ilahi okumuş. İçlerinde bazı başörtülü öğrenciler de varmış. AK Parti buna nasıl müsaade edermiş? Bunlar kapatma gerekçesi olarak Anayasa Mahkemesi'nde tartışıldı, değerli teşkilat mensuplarımız. 2008'i atlattık; bir oyla AK Parti kapatılmaktan kurtuldu. İktidardaki parti dört buçuk yıl, bu ülkenin kronik sorunlarını tek tek çözen yollarıyla, limanlarıyla büyük bir kalkınma hamlesi başlatan AK Parti'nin yürüyüşünü Recep Tayyip Erdoğan'ın yürüyüşünü 2008'de durdurmak başaramadılar. 2012'de MİT krizi, bunu yapmadık dediler, başaramadılar. Bunu yapamayınca acaba bir sokak darbesiyle yapabilir miyiz? 2013, ülkemizin ekonomide en parlak dönemi. IMF'ye borcumuzu kapattığımız, dünyaya ekonomik bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz bir dönem. Enflasyon tek haneli rakamlara düştü. Faizler de tek haneli rakamlara geriledi. Enerji ihaleleri, nükleer santral ihaleleri konuştuğumuz, dünyanın en büyük projelerini Kanal İstanbul'u, dünyanın en büyük havaalanlarını, projelerini, ihalelerini yaptığımız bir parlak dönemde Gezi Parkı'nda yaptıkları eylemi bütün Türkiye'ye yaymak istediler ve sokak darbesiyle Recep Tayyip Erdoğan'ı iktidardan düşürmek istediler. Müsaade ettik mi? Milletimizin desteğiyle o zorluğun üstesinden başardılar. Bunu yapamayınca bu sefer açığa başlamışlar. Bir plan kurarak, bir tuzak kurarak, 17-25 Aralık emniyet, FETÖ darbe kalkışmasıyla bunu yapabilir miyiz diye düşündüm.

Onu da başaramadılar. Sonrasında 2014-2015 yıllarına hatırlayalım, terörü artırdılar. Kobani olayları, ülkemizin değişik yerlerinde patlamalarla, bir savaş ortamına doğru Türkiye'yi sürüklemek istediler. 2016, 15 Temmuz'da son darbeyi vurarak AK Parti'nin yürüyüşünü, Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarını sonlandırmak istediler. Milletin silahlarını millete doğrulttular. Milletin parasıyla alınan tankları milletin üzerine yürüttüler. Zannettiler ki millet korkacak, Recep Tayyip Erdoğan inecek. Ama düşündükleri gibi olmadı. Cumhurbaşkanımızın o mesajını gören milletimiz meydanlara koştu. “Bağımsızlığımıza sahip çıkacağız” dedi milletimiz. “Ülkemize sahip çıkacağız, cumhuriyete, bayrağımıza sahip çıkacağız” dedi ve Devrek'te de meydanlara koştu, Bartın'da da, Zonguldak'ta da, Türkiye'nin bütün vilayetlerinden o tanklara karşı elinde silah olmayan o vatandaşlarımız, canı pahasına o gece iki yüz elli kişi şehit verdi. İki binden fazla gazimiz oldu. O gecenin kahramanları, o gece karartılmak istenen Türkiye'yi o sabah aydınlığa çevirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız korkmadı. “İstiklal aleminin ilk kelimesidir, bakma!” Milletimiz korkmadı. Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul'da o ateşin ortasına indi ve havaalanında milletiyle beraber darbecilere karşı koyduk. On yılda bir darbeyle, on yılda bir muhtırayla önü kesilen demokrasimizin işte ilkel darbecilere karşı milletimizin darbe yaptığı ve Türkiye'nin aydınlık yürüyüşünün önlenememesi için mücadele etti. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Onların o mücadelesi olmasaydı, burada ben bu kongreyi yapamazdım. Biz milletimize şükran borçluyuz. Biz bugünlere gelmeseydik, bugün ülkemizin seksen bir vilayetinden kalkınma hamleleriyle yüksek standartlı demokrasiyle ülkemizi tanıştırma mücadelesi veriyorsak, bu milletimiz sayesindedir. O nedenle bu aziz millet için ne yapsak azdır. Ve inşallah gecemizi gündüzümüze katmaya devam edeceğiz. 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında milletimizle beraber topyekun mücadele ederken, bu ülkenin ve bağımsız yargısı da o gece kahramanlık gösterdi. Bu ülkenin cumhuriyet savcıları evlerinde oturmadılar. Millet meydanlardayken onlar da adliyeye koştular. Adliyelerde darbecilerle ilgili yakalama kararları verdiler. Gözaltı kararları verdiler. Ve o teröristleri yakaladı. Yargının huzuruna çıkardılar. Ve milletin huzurunda hesap vermesini sağladılar. Geçmişte maalesef Türkiye'nin acı tecrübeleri bunlar. Aslında hatırlamak bile istemiyorum. Yirmi yedi Mayıs darbecilerin yanında duran, on iki Eylül'de darbecilere destek veren, yirmi sekiz Şubat'ta darbecilere kalkan olan bir yargı yerine, bugün milletine destek olan, insan haklarını savunan, milli iradeye sahip çıkan bir yapı var. İşte hazmedilemeyen bu değerli arkadaşlarımız için. Biz ülkemizde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında mücadelemizi sürdüreceğiz. Türkiye'nin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması için çok merhaleler kat ettik. Daha kat edeceğimiz çok mesafe var. Türkiye'de önemli reformlar yaptık. Biz seksen bir vilayetimizi havalimanlarıyla, deniz limanlarıyla, otoyollarla, hızlı trenlerle, okullarla, üniversitelerle, hastanelerle, altyapı hizmetleriyle, üstyapı hizmetleriyle yaralandık. Yaralılara fırsat ve insani yardımlarımızı yapıyoruz. Diplomatik çalışmalarımızla her platformda, Birleşmiş Milletler dahil, Sayın Cumhurbaşkanımız dünya beşten büyüktür diyor. Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri, Türkiye Kömür İşletmeleri, Türkiye Taşkömürü ve benzeri birçok bankalarımızı uluslararası platformda büyütmeye çalışıyoruz. Geçmişteki hatalardan ders alarak, bugün Türkiye'yi en yüksek standartlarda refaha taşımak için mücadele ediyoruz. Bugün AK Parti iktidarı sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde her yerde etkin olarak kendini hissettiren bir yapı haline geldi. AK Parti'yi büyütme gayesiyle çalışacağız. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde milletimizin iradesiyle hedeflerimize ulaşacağız. Bütün bu süreçte bizimle olan, yanımızda olan, bizi destekleyen arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bizim arkamızda milletimiz olduğu müddetçe, biz de tüm muhalefete inat daha çok çalışacağız. Bugüne kadar verdiğimiz sözü tutma noktasında azami gayretimizi gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Ülkemizin geleceği, bizim mücadelenizle daha iyi bir noktaya ulaşacaktır. Hepinize saygılar sunuyorum.”