Eskiden beri darbı-mesel olan kıssadan hisse bir söz vardır: “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” Şimdi bakıyoruz ki geçmişten bir türlü ders almak istemeyen Yunanistan hem Ege Denizinde hem de Doğu Akdeniz kesiminde yasal olmayan yollardan hır çıkararak açıkça başına gelecekleri hesaplayamayacak kadar da ileri gitmekten geri durmuyor.Çünkü Yunanistan-Mısır deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması sonrası Oruç Reis’in ilan edilen araştırma sahasına gitmesinin ardından başlayan Türkiye -Yunanistan gerilimine ilişkin uzmanlar, Türkiye'nin bu süreçte uluslararası hukuka uygun hareket ettiği, süreç sonunda Yunanistan'ın gayri hukuki olarak elde ettiği Kıbrıs ve 12 adayı kaybedebileceği değerlendirmesinde bulunurken; Türkiye'nin NAVTEX (Denizcilere Duyuru) ilan etmesi ve bu kapsamda Oruç Reis araştırma gemisini yeni sismik araştırma faaliyeti için Doğu Akdeniz'e göndermesi üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan kıta sahanlığı gerilimini AA muhabirine de değerlendiren uzmanlar, Yunanistan'ın Ege ve Doğu Akdeniz'de statükoyu bozan hamlelerde bulunmasının bölgede tüm dengeleri değiştirebileceğine özellikle vurgu yapıyorlar.
* * *
Bu kapsamda Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Yunanistan'ın, Ege ve Doğu Akdeniz'de 1915'teki tarihi hatasını tekrar eden bir yanılsama içerisinde olduğunu söylerken; Yunanistan'ın, yüz ölçümü 10 kilometrekare olan, Anadolu'ya 2 kilometre, Yunan ana karasına ise 580 kilometre uzaklıkta olan bir adanın 40 bin kilometrekare genişliğinde kıta sahanlığı alanı yaratmasının uluslararası hukuka uygun ve gerçekçi bir tez olmadığının altını çizen Prof. Dr. Caşın,” "Türkiye, Ege'nin olduğu kadar Doğu Akdeniz'in de vazgeçilmez egemen devleti olup, koskoca Anadolu yarımadasında 533 km.lik kıyısı var. Dolayısıyla deniz hukukunda ana kıtanın adalara ve denize hakimiyeti prensibinden yararlanabilecek avantajlı bir ülkedir. İlan edilen NAVTEX Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmasından bağımsız değil. Birleşmiş Milletlere (BM) bildirilen bir anlaşma olmasına rağmen Yunanistan anlaşmayı kabul etmeyerek gerginlik yaratmaktadır. Türkiye haklarından vazgeçmeyecektir. Diplomasi ile sorunu çözmek isteyen Türkiye, Yunanistan'a şans verdi. Yunanistan ise tam tersine fırsatçılık yaparak, Mısır ile kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması imzaladı.”Derken; “Doğu Akdeniz'de ve Ege'de, statükoyu bozacak askeri bir müdahalenin Yunanistan'a adaları ve Kıbrıs'ı kaybettireceğini belirten Prof. Dr. Caşın, hukuki ve askeri bir güç kullanmaya zorlanması durumunda Türkiye'nin Uşi Anlaşması defterini açacağına da ayrıca dikkati çekiyor.
* * *
Gerçekte 18 Ekim 1912’de İsviçre’nin Lozan şehrindeki Ouchy (Uşi) kasabasında o dönem Osmanlı Devleti ve İtalyanlar ile imzalanan bu antlaşmanın bir maddesinde; İtalya’nın elinde olan Ege Denizi’ndeki Rodos etrafındaki 12 Ada Osmanlı Devleti’ne iade edilecekti, Bu kapsamda da değerlendirmede bulunan Prof. Dr.Mesut Hakkı Caşın, "Türkiye, Doğu Akdeniz'de zannedildiği gibi yalnız değil. İtalya ve ve Malta ile önemli ilişkileri var ve Türkiye, 12 adanın statüsünü İtalya ile tartışacaktır."şeklinde açıklamada bulunurken; Türkiye ve Yunanistan çatışmasının, "NATO'nun beyin ölümü" ile değil "NATO'nun beden ölümü" ile sonuçlanacağını vurgulayan Prof. Dr. Caşın, buna ek olarak;” "NATO, Türkiye ile Yunanistan geriliminde Türkiye'den yana bir tavır almazsa NATO gemileri tabuta girer, bir daha da Doğu Akdeniz'den çıkamaz. Bu durumda AB'nin enerji güvenliği ihlal edilir ve çıkmaza girer. Türkiye tehdit edilemeyecek kadar büyük ve güçlü bir devlettir. Yunanistan'ın, NATO üyesi Türk donanmasına yönelik eylemleri deniz hukukuna aykırıdır. Türkiye, BM'nin 51. maddesine uygun bir şekilde Yunanistan'ın gemilerimize yönelik hasmane tavrına sert bir şekilde yanıt verecektir.Türkiye artık hasta adam değil, NATO'nun doktorudur. Dünya barışının da çok sağlam bir bekçisidir."şeklindeki vurgu yapması da kayda geçiyor.
* * *
Sonuç olarak, gerçekte Batının şımartılmış küçük ülkesi Yunanistan bulanık suda balık avlama hevesine kapılmış olmalı ki, Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın değerlendirmesine göre; Yunanistan'ın Mısır ile deniz sınırı olmadığını, anlaşmanın hukuken geçersiz olduğunu ve Yunanistan'ın bu hamlesinin Türkiye'nin deniz yetki alanını gasp anlamına geldiğini söylemesi yanında, Atina'nın gerginliği kasten tırmandırdığını ifade eden Prof. Dr. Caşın’ın bu yorumu dışında ek olarak Yunanistan, iyi niyetle hareket etmeyerek, Mısır ile imzaladığı pravokasyon kokan kötü amaçlı hiçbir hukuki temeli olmayan bir anlaşmanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu bilmezden geliyor. Türkiye’nin elindeki mevcut tezleri ise fiili açıdan çok güçlü bulunuyor. Bunlardan birisi de Ege adalarının silahsızlandırılması konusu. Ege Adaları’nın silahlandırılması, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşması’na göre kısıtlandı. Pek çok adada kolluk kuvveti dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması da hükme bağlandı. Paris Antlaşması ile “12 ada” olarak anılan 14 ada İtalya’dan alınıp Yunanistan’a verildi. Antlaşmanın 14. maddesine göre bu adaların üzerinde ancak asayişi sağlayacak kadar kuvvet bulundurabilme hakkına sahip. Ancak Yunanistan Ege’deki adaları 1960’lı yıllardan itibaren kasten silahlandırmaya başladı.Son duruma göre de Türkiye’nin savlarına bakıldığında; Yunanistan’ın Ege’deki kendine bağlı Yunan adalarını silahlandırmakla 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşmalarının ilgili maddelerini alenen ihlal ettiği; Egedeki Yunan adalarının kara suları 6 mil olduğu halde hava sahasının 10 mil olmasının gayrı hukuki olduğu ve kabul edilemeye ceği; Ege denizinde aidatı belli olmayan ada, adacık ve kayalıkların Yunan işgali altında bulunduğu; üstelik silahlandırıldıkları, gibi Türkiye’yi açıkça rahatsız eden konuların artık gecikmeden gündeme alınması gerekliliği de ortaya çıkıyor.