Adını ben koydum; Zonguldak bir deneme-yanılma merkezi haline getirildi!. Ne yazık ki böyle; mevcut iktidar bir yerlere taşıyacağı kendi adamlarını önce buraya postalıyor, deniyor, bakıyor ki “ehhhh, fena değil” buradan bir yerler gönderiyor. Eğer “süper” filan bir şeyse daha iyi yerlere, yok eğer ancak sabun olacak nitelikte birisiyse merkeze…
Deneme yanılma merkezi burası…
Buraya gelenlerde bir şeyler deniyorlar, oldu oldu, olmadı nasılsa millet koyun, unutur gider. Aynen böyle;
Ne oldu turizm patlamaları, yatırımları?
Ne oldu semtler arası asansörler, teleferikler?
Ne oldu sanayi? Vs gelişmeler?
İstihdam n’oldu istihdam?
Zonguldak’a gelecek olan fabrikalar nerede?
Şu köhne liman, ne zaman işe yarayacak, ne zaman depo olmaktan çıkarılacak?
Yollar, mahalle araları ne zaman yapılacak?
Heykel, meykel ayaklarına plastikten, tahtadan tuhaf bir şeyleri kent merkezine monte ediyorlar, yahu bu kentin insanının bir göz zevki vardı onun da içine s.tınız! Önce limanın ortasına bir .oka yaramayan sözde ferry iskelesi, sonra çürümeye daha kullanılmadan başlayan tahta gezi alanları, ki ilk fırtınada göreceğiz hallerini… Ulan Çaycuma, Ereğli burayı fersah fersah geçti, gidin bakın, örnek alın hiç olmazsa be… Gözünüz heykel görsün, madenciliğin simgesi bir kentte valilik duvarına porsuk ağacı tablosu, hem de kasıtlı bir şekilde montaj… Utanın!.. Atatürk’ün bize hediye ettiği şu cumhuriyetin 100. Yılından utanın, gareziniz mi var cumhuriyete de böyle dalga geçer gibi betimlemeler… Neden kaldırılamıyor bu, köprü kaldırılıyor da bu neden orada? Ülkenin haline bakın; 29 Ekim 100. Yıl kutlamaları iptalleri, konser iptalleri, sergi iptalleri, resepsiyon iptalleri…
Neymiş efendim?
Gazzeymiş, Filistinmiş…
50 bin insanımız ölmüş depremde de hangi arap saygı duyup eğlence etkinliğini erteledi, hangi arap bayrağını yarıya indirdi haaa?
Tamam; kadınları, çocukları katleden İsrail insanlık dışı eylemler sergiliyor, hastane bombalıyorlar, insanları aç susuz bırakıp canlı canlı işkence ediyorlar, bunun adı puştluk, tamam da büyük Türk milletinin arapları bu kadar düşünmesinin nedeni ne? Kaldı ki kendi arapları bile bizim kadar hevesli değiller Filistinlileri sevip saymaya… Yalan mı? Hele o büyükelçinin 29 Ekim resepsiyonunu iptali, buna ne demeli, bir gün önce düğüne gidip oynamasına ne demeli?
Nerden nereye geldik bakın…
Dedik ya deneme yanılma,
Zonguldak böyle bir yer,
Yolluyorlar, deniyorlar,
Yeniliyorlar!..
Yazımızı Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mine Gökçe Kırıkkanat’ın bir boğaz vapurunda tanık olduğu üniversiteli müzisyenler için yazdığı yazının son paragraflarıyla son verelim, şöyle diyor Mine hanım:
“Hava kurşun gibi ağır, sevgili okurlarım. Bu ülkede, azgın bir azınlığın sürekli tekmelediği mutsuz çoğunluğun öfkesi artıyor. Türkiye fokur fokur kaynayan bir kazan. Kapak henüz atmadı, çünkü itici gücüne henüz ulaşmadı. Bu çoğunluğa yön vermesi gereken muhalefet partileri, ne kaynayan öfkenin farkında, ne kendilerinden kesilen umutların...
Sabır tenceresi ne zaman taşar, kapak nerede, nasıl bir gerekçeyle atar bilemem. Ama ufukta, hem iktidarın, hem de muhalefet partilerinin boyunu aşacak, atıllaşan siyasal arenayı basacak bir öfke selinin boğuk uğultusu büyüyor.”
NE ALATURKAYIZ, NE ALAFRANGAYIZ,
BİR GARİP ALA KARGAYIZ…
Akıllı uslu, plan proje bilen mimarlar çıktı, ünlüler geldi geçti, bunlardan bazıları bizim ülkemizden de geçtiler ve tarihe yapıtlarıyla kayıt düştüler. En popüleri Mimar Sinan…
Ünlü mimarlar arkalarında mimarı tarzlar da bıraktılar yaşadıkları ülkelerde, örneğin:
1. Klasik Mimari
2. Rönesans Mimari
3. Romanesk Mimari
4. Gotik Mimari
5. Barok Mimari
6. Neoklasik Mimari
7. Viktorya Dönemi Mimarisi
8. Modern Mimari
9. Post-Modern Mimari
10. Neofütürist Mimari
11. Art Deco
12. Art Nouveau
Bizim internet üzerinden bulduklarımız bunlar, belki başka tarzlar stiller de vardır. Hiçbir kayda kuyda girmeyenler de vardır mutlaka…
Bildiğiniz gibi bir kenti betimleyen bir meydan, bir merkez vs. denince akla çoğu zaman bizi yönetenlerin bulunduğu binaları barındıran merkezler alanlar filan gelir. Göze batar böyle alanlar ve iyi düzenlenmeleri gerekir.
Zonguldak Valilik binasının bulunduğu alanı ele alalım…
Alanın ana temasını oluşturan Valilik binasının hangi tarza göre yapıldığını bilmiyoruz, eskisi çok çok daha güzeldi; haybeye yıktılar zaten… Yıkmaya bayılıyoruz ya…
Karşısında nostaljik bir yapımız daha var, eski belediye binası, onun da pek tarzı marzı yok, ama estetik açıdan valilik binasından güzel bence…
Alanın bir köşesinde Beyaz Saray vardı, anıları vardı, geçmişten gelen bir tarzı ve güzel mermer basamakları, tırabzanları vs.si vardı, onu da yıktık, arsasında ağaçlar çıktı şimdi…
Şimdi böyle bir mazisi olan alana tahtadan bir saat kulesi kondurdular.
Tahtadan…
Valla tahtadan, inanmayan gitsin baksın…
Öyle tarz marz da hak getire…
Bakanlar da işte trene bakar gibi…
Bu konuyu kentimizin ünlü mimarlarından Ahmet Başçı’ya sorduk, şöyle dedi:
“Bence son derece demode. Zonguldak gibi özgün değerleri olan bir kente hiç referans vermeyen bir saat kulesi. Avrupa kentlerinde çok saat kuleleri gördüm. Bu saat kulelerinin bir yontucu sanatkar tarafından şehrin özelliği ile ilgili tasarlanmış olduğunu görüyorsunuz. Eğer Zonguldak Kent merkezine bir saat kulesi yapılması gerekiyorsa, Zonguldak kentine referanslı bir saat kulesi yarışması yapılmalıydı.”
Buyurun,
Bu kadar da doğru teşhis konmaz ki…
Madem saat kulesi yapacaksın, aç bir yarışma, Zonguldak’a da referans olsun…
Ama nerdeeee?
Daha önce de Zonguldak’ın girişine monte edilmesi gereken bir başka tuhaf kule gibi bir şeyi de Ulu caminin 50 metre önüne dikmişlerdi…
Evet;
Yapmaktan değil, yıkmaktan zevk alan bir zihniyetin esiriyiz ne yazık ki…
Ve de çirkinleştirmekten!..
Ne Alaturkayız, ne Alafrangayız,
Bir garip Ala kargayız…