Öyle görünüyor ki Türkiye’nin hak ve menfaatlerini uluslararası hukuk çerçevesinde korumaya yönelik girişimleri Yunanistan’ı, Türkiye’yle menfaati çatışan ve bölgesel güç olmasından rahatsızlık duyan birçok ülkeyi rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlığın boyutları AB’den ABD’ye, oradan da tarihsel gözdemiz (!) Arap ülkelerine kadar uzanmıştır. Ancak ne var ki Türkiye tümüyle haklı olmasına rağmen yalnız kalmıştır. Bunun doğrudan çıkar ilişkilerindeki çatışmalardan ve zamanında uygulanan hatalı politikalardan kaynaklandığı da malum. Ancak çok açık ki bunun üzerinde durmak mevcut şartlar itibariyle bir mana ifade etmiyor. Gelinen noktada mevcut şartlar hak ve menfaatlerimizi, askeri güç uygulaması ve tedbirlerimizi ısrarla devam ettirerek korumayı gerektiriyor. Buradan eğer bir adım geri adım atarsak sonunu alamayız. İyi niyetle olsa dahi atılan bir tek geri adım, karşımızdaki güçler tarafından üstünlük olarak algılanacak, aleyhimizdeki süregelen hukuk dışı art niyetli davranış ve uygulamalarından kesinlikle vazgeçmemelerine sebep olacaktır. Burada ilginç olan şu ki,Türkiye mevcut duruma kararlılık gösterdikçe karşımızda bulunan ülke ve örgütlerin tehditleri de maalesef artmıştır. Aslında işin gerçeği Yunanistan’ın karasu larını 12 mile çıkarma isteği, bu yöndeki demeçleri, Yunan Cumhurbaşkanının anlaşmalar hilafına askeri statüye geçirilen Meis adasına gidişi de sınırı aşan tahrik amaçlıdır.Öte yandan da AB, 24 Eylül’deki toplantıda Türkiye’ye de baskı amaçlı yaptırım uygulanabileceğini açıklamıştır. AB dış politika sorumlusunun, AB-Türkiye ilişkisinin dönüm noktasında olduğunu söyleyerek Ankara’yı Doğu Akdeniz’deki çatışmadan geri adım atmaya çağırması esef vericidir. Akdeniz ülkeleri toplantısından (M-7) buna benzer sonuçlar çıkmış, GKRY lideri de AB, M-7 ve ABD’den aldığı destekle sesini yükseltmiştir.

     *       *        *

Diğer taraftan da en önemli hamleler de NATO müttefikimiz (!) ABD’den gelmektedir. ABD’nin Yunanistan ve GKRY’yleişbirliği içine girmesi kaygı vericidir. Askeri statüde olmaması gereken Dedeağaç’ta üs kurması, Yunanistan’la denizde ve karada ortak tatbikat yapması, F-16 modernizasyon anlaşması imzalaması, GKRY’ne uygulanan silah ambargosunu alenen kaldırması, dışişleri bakanının GKRY’yi ziyareti ve Rum-Yunan ikilisini koruyan, Türkiye’yi haksız gösteren demeçler vermesi, karşı tarafın cüretini artırmaktadır. Bir ABD senatörünün, Türkiye’nin tutarsız davranışları nedeniyle ABD’nin İncirlik üssü yerine bir Yunan adasının tercih edilebileceğini söylemesi de işin boyutunun nereye geldiğini açıkça gösteren önemli bir gelişmedir.Yunan F-16’larının modernizasyonu, Fransa’dan uçak ve gemi almak için sağladığı mutabakatlar, askerlik süresini arttırma girişimi, elindeki Rus yapımı S-300 füzelerinin kapasitelerini arttırmak için Rusya'yla görüşme yaptığı haberi ve diğer faaliyetleri, onun uzlaşmasız tutumunun sadece bugüne ait kalmayacağını, gelecekte de devam edeceğini gösteriyor. Batı da Yunanistan’ı bu konuda alenen teşvik ediyor. Rusya’dan satın alaınanS-400’ler için Türkiye’ye yapmadığını bırakmayan ABD ve Batı’nın, Yunanistan’daki S-300’ler için daha önce hiç bir şey söylememesi, şimdi de kapasite artırımına ses çıkarmaması çifte standarttır. Bunun, Rusya’dan silah alımının 2014’de yasaklanmasına bağlanması ise kelimenin tam anlamıyla bir trajikomedidir.Kısacası Doğu Akdeniz’deki tablo satranç oyununa benzemekte; bu yönden öngörü ile tüm hamleler önceden hesaplanmalıdır.

*       *        *

Sonuç olarak,Yunanistan’ın kırmızı çizgileri açıkça zorlayan  uluslararası hukuk dışı davranışları, anlaşmalar hilafına hareketleri had safhadadır. Kıta sahanlığı ve hava sahası anlayışı, adaların askeri statüsü ise asla kabul edilemez. MEB anlaşmaları ise geçersizdir. Kendisine ait olmayan, Türkiye’ye ait olduğu bilinen adaları işgalinden ise derhal vazgeçmesi gerekir. İşin görünen gerçeği Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korumakta, anlaşmalara uyulmasını talep etmektedir. Yunanistan ise Megali İdea politikası içinde hakkı olmayanların peşindedir. Bu durumda Türkiye, söylemlerinin arkasında durmak mecburiyetindedir. Geri adım atılamaz, taviz verilemez. Çünkü taviz kapısı aralandığında kapı ardına kadar Açılır.Böylece aksi olursa bundan sonra kimse Türkiye’nin haklı duruşu içindeki söylemlerini ciddiye almaz. Bu arada NATO’ daki toplantılar ise sadece çatışma çıkmasını önlemeye yönelik politikanın bir uzantısıdır. Türkiye mevcut şartlarda ancak karşı taraftan bir müdahale olursa veya 1995 de ilan ettiği üzere, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması halinde bunu savaş nedeni olarak kabul eder. O zaman da bu durum, haklarımızın tümüne sahip çıkma, hatta zaman içinde erozyona uğrayan haklarımızı da gözetmek için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Kıbrıs açısından ise son gelişmeler göz önüne alındığında; kasıtlı şekilde müzakere rüzgârları estiriliyor. Sakın ha, bu aşamada başladığı anda kaybederiz. Bütün hesapları Türkiye’yi iyice köşeye sıkıştırarak daha önceki tarihsel geçmiş dönemlerde  koparamadıkları tavizleri birer birer almanın hesabı içindeler. Yani “Menfaatçiler kuş gibidir. Yerde elinizden beslenirler, uçunca da üstünüze pislerler!