Bilindiği gibi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ocak/2022 ay sonu itibarıyla yıllık resmi enflasyonu yüzde 48,69 olarak açıklanmıştı. Rakam aynı zamanda 2002’den beri görülen en yüksek seviye olmakla birlikte Bağımsız araştırma kurumu olan ENAGrup ise Ocak ay sonu itibarıyla enflasyonu yüzde 114 olarak hesaplamıştı.Bu arada da TÜİK işsizlik rakamlarına göre işsizlik oranları 11,2 düzeyinde gözüküyor. Ülkemizdeki uygulanmakta olan ekonomi politikalarının geldiği noktada mevcut işsizlik oranını aşağıya doğru çekmekte yeterli olamaz ken; her nasılsa ocak ayı ile birlikte yüzde 50’ye dayanan resmi enflasyon,sefalet endeksinde büyük sıçrama yapma sını da beraberinde getirdiği görüldü. Bu hafta arasında açıklanan enflasyon verilerinin ardından Türkiye 59,89’lik endeks puanıyla Arjantin’i de (59,1) geçerek benzerleri arasında liderliğe yükseldi.Aslındabu oran AKP’nin iktidara geldiği ve 2001 krizinin etkilerinin hissedildiği 2002 yılında yüzde 40 seviyesindeydi.
                          *       *        *
Bu arada hatırlatmakta yarar var;186 ülkenin yer aldığı listede enflasyonu yüzde 20’yi aşan ülke sayısı ise sadece 13. Türkiye artık bu alanda Venezuela, Sudan, Lübnan, Zimbabve, Surinam ve Etiyopya gibi ülkelerle sıralama ya giriyor. Diğer 29 ülkede ise enflasyon yüzde 10’unüstünde.Mamafih şunu da ayrıca belirtmek gerekir ki pal yatif politikalarla, günübirlik kısa vadeli önlemlerle ne bir fiyat istikrarı sağlanabilir ne de yüksek enflasyonu kontrol altına alabilmek mümkün olabilir.Hele hele Dün yadaki bu kadar ayyuka çıkan belirsizlik ortamında jeopolitik riskler yanında jeostratejik risklerin adeta göbek attığı bir dönemde vizyon öngörüsü olmayan kararların et kinliği de ayrı bir tartışma konusu durumunda.Türkiye ekonomisinde çift rakamda en yüksek seviyede zirve yaparak artan enflasyon oranının neden bu noktaya geldi ğine baktığımızda; görünen o ki kur şokları önemli bir yere sahip. Diğer nedenler ise arkadan geliyor.
   *       *        *
Bir kere yıllardır sürdürülen bariz yanlışlar sebebiyle tüketim ekonomisinden tam anlamıyla üretim ekonomisi ne geçmede başarı gösterilemedi.Bunun yanında eğitim uygu lama yöntemindeki nitelik ve nicelik durumunu göz ardı ederken kalititatif ve kantitatif seviyeyi olabilecek en alt düzeylere kadar düşürerek; bu yetmiyormuş gibi yetişmiş insan gücünün büyük kısmının Yurt dışına çıkmasına seyirci kaldık.Ülkemizemsal konumdaki diğer ülkelerle mukayesede daha önce gıda maddeleri üretiminde kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri iken; bu özelliğimizi bile koruyamadık.Şimdi ise ithalat yoluyla milyarlarca do lar döviz ödeyerek gıda ihtiyaçlarımızın çoğunu Yurt dışından karşılamak zorunda kalıyoruz. Buna ek olarak da Türkiye’nin Ar-Ge göstergelerine bakıldığında ise AB ülkelerinin arkasında kaldığı gözlenmektedir.GerçekteÜlkelerin Ar-Ge göstergeleri o ülkelerin ekonomik refah seviyesini, sanayileşme stratejisini ve teknolojik düzeyini ortaya koyan işaretler taşımaktadır.Bu anlamda Teknolojik  yeteneği  geliştirmek,  yön  ve  sürecini  yönetmek  için  devlet  tarafından uygulanan  araçlar  setini  ifade  eden  teknoloji  politikalarının  sanayileşme  ve  büyüme süreçleriyle  rekabet  gücünün  artırılmasında  önemli  bir  yeri  olduğu  ülke  deneyimleriyle açıkça  anlaşılmakta;  ileri teknoloji  politikalarındaki  başarı,  ülkelerin  genel  üretim  seviyesindeartma  ve  yapısında  çeşitlenmeye  yol  açarken  ihracat  sektörlerinin  uluslararası  rekabet gücünde  gelişme  sağlamaktadır.
       *       *        *
Sonuç olarak,Dünya  ekonomisinde  ABD,  Japonya  ve  AB  gibi  GÜ’lerin  yanı  sıra  G.  Kore  ve  Çin gibi  gelişmekte  olan  Asya  ülkelerinin  artan  ağırlığı  ve  kaydettikleri  ilerlemeler  dikkat çekmektedir.  G.  Kore  ve  Çin  gibi  ülkelerdeki  hükümetlerin  ülkenin  teknoloji  kabiliyetini yükseltmek  için  doğrudan  yabancı  yatırımları  özendirici  teşvik  programları  uyguladığı, üniversite-sanayi  işbirliğini  güçlendirdikleri  görülmektedir.Türkiye’ye  ait  temel  göstergeler  incelendiğinde,  ar-ge  harcamalarının  milli  gelire oranı,  TZE  araştırmacı  sayısı,  bilimsel  yayın  sayısı  ve  patent  sayısı  açısından  2000’lerde kaydedilen  ilerlemeye  rağmen,  karşılaştırma  konusu  olan  diğer  ülkelere  kıyasla  zayıf görünümle  halen  bu  ülkelerin  gerisinde  kaldığı  izlenmektedir.  Türkiye  ihracatı,  teknoloji içeriği  bakımından  ağırlıklı  olarak  düşük  ve  orta-düşük  teknolojili  ürünlerden oluşmaktadır.  İmalat  sanayi  ihracatının  ancak  %3’ü  yüksek  teknolojili  mallardan oluşmakta;  yüksek  ve  orta-yüksek  teknolojili  ürün  ihracatının  payı,  AB  ortalamaları  ile benzer  gelişme  düzeyindeki  diğer  ülkelerin  oldukça  gerisinde  yer  almaktadır.Özetle ekonomide istikrar oluşturabilme adına öncelikli reform ların mutlaka yapılması gerekmektedir.