Piyasalardaki mevcut durumu takip edenler yönünden son üçaydır toparlanma eğiliminde olan işsiz sayısı beklentisinin tekrar terse dönerek bu defa artış gösterdiğinizi görüyoruz.İş bu kadarla da kalmayıp gelecek döneme ilişkin otomobil ve konut satın alma veya inşa ettirme ihtimalleri de Temmuz’da terse dönerek adeta azalış kaydetti. Fiyatlara yönelik olarak ise gelecek 12 aylık dönemde tüketici fiyatlarında bir artış beklentisi olduğu da ayrıca dikkat çekiyor. Siyasi otorite piyasalardaki var olan durgunluğun önüne geçmek üzere geçtiğimiz iki ayda kamu bankalarının öncülüğünde kredi faizlerinin hızla indirilmesi ve öteden beri ertelenmiş talebin gerçekleşmesinin vermiş olduğu dopingi ile toparlanan tüketici güvenindeki bu etkinin geçtiğini de bu arada belirtmek lazım. Zaten daha önce de vurgulanan işsizlik ve enflasyona ilişkin bekleyişlerdeki toparlanmanın tekrar terse dönmesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Yani durgunluğa karşı alınan bu önlemler kısa ve orta vadede sadece aspirin etkisi yaratırken, uzun vadeli önlemlerin ise ihmal edilmesi sebebiyle beklenen etkiler de sadece kısa dönemi kapsıyor. Çok tabii olarak çift rakamda seyreden ve yüksek olan enflasyon rakamının bütçe açığı ile birleşmesi halinde bu yıl için hedeflenen orana düşürülmesi bir yana TCMB tarafından yıl sonu için hedeflenen oranı son revize ile ancak açıklamak mümkün olabilir.
* * *
Diğer taraftan da 2020 yılının ilk yarısında bütçe açığı geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 39.3 artarak 109.5 milyar TL’ye, faiz dışı denge ise yüzde 37.2 artışla 38.2 milyar TL açığa yükseldi. Bir önceki ay 147.2 milyar TL olan 12 aylık birikimli bütçe açığı Haziran’da artarak 154.6 milyar TL’ye yükselirken, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 3.5 oldu. Faiz dışı dengedeki açığın da yıllıkta 27.8 milyar TL’den 38.3 milyar TL’ye yükseldiğini izliyoruz. Yılın ilk yarısında gelirler bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 19.5 artarken, giderlerdeki artış yüzde 26.8 oldu. Vergi gelirleri geçtiğimiz yılın Ocak-Haziran dönemine göre yüzde 23.5 artış gösterirken, cari transferler ile faiz ve faiz dışı harcamalardaki artış oranının vergi gelirlerinin üzerinde olması bütçe görünümündeki bozulmada belirleyici oldu. Bütçe gelir ve giderleri enflasyon etkisinden arındırıldığında giderler yılın ilk yarısında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 4.8 artarken gelirlerdeki artış yüzde 1.0’de kaldı. Vergi gelirlerinin ise yüzde 2.4 oranında daraldığını görmekteyiz.
* * *
Hal böyle iken, temel olarak sigorta sistemi aktif prim ödeyenlerden toplanan kaynakla emeklilerin maaşının karşılanmasına dayanırken Türkiye, sigorta sistemindeki aktüeryal dengesi ile de alarm veriyor.12 milyon 324 bin 186 kişi devletten emeklilik, mamullük, ölüm aylığı, dul ve yetim maaşı alırken 22 milyon 407 bin 415 kişi de sigortalı olarak çalışıyor. Yani Türkiye’de 1 emeklinin maaşı için 1.63 kişi çalışıyor. Gerçekte bu belirtilen oran emeklilik sisteminin sürdürülebilmesi için yeterli bir oran değil. Zira 2002’de 2.04 olan aktüeryal dengesi 2007’de 1.95, 2012’de 1.90’dı. Yani karşımızda emeklilik sisteminde gittikçe kötüleşen bir tablo var. Eğer mevcut sigortalı çalışan sayısı yükseltilmezse ileride daha fazla bütçe açığı bizi bekliyor olacak. Daha sağlıklı bir sosyal güvenlik yapısına sahip Öte yandan da Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 1 emekliye 4 çalışan düşerken OECD ülkelerinde 1 emekliye 6 çalışan denk geliyor. Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi için büyük önem arz eden aktiflik/pasiflik oranı yıldan yıla iniş çıkışlı bir grafik gösterse de son 15 yılda ortalama 1.90 civarında kaldı. Yani 1 emekli başına 2 çalışan düşüyordu. 2002’de 2.04’lük seviye bir daha hiç görülmezken 2009’da daha da inerek 1.78 ile en düşük seviyeye gerilemişti. Taa ki 2017’ye kadar. Aktüeryal dengesi geçtiğimiz yıl 1.63 ile ilk defa bu kadar düşük geldi ve gelecek için önemli bir sinyal veriyor.
* * *
Sonuç olarak, bu meyanda acil alınabilecek kısa,orta ve uzun vadeli önlemlerle söz konusu bozuk olan aktüeryal dengenin sürdürülebilirlilik açısından mutlaka OECD ülkeleri sınırına getirilmesi gerekiyor. Bütçe açığının daha fazla gittikçe artmasını engellemek içinse öncelikle artık alışkanlık haline gelen israf harcamalarına mutlaka dur demek gerekiyor. Bunun yanında giderler faslında ise dikkat çeken noktalardan biri de özellikle kamu bankalarının yükselen görev zararları. Halk Bank ve Ziraat Bankası’nın görev zararları geçtiğimiz yılın ilk dönemine göre sırasıyla yüzde 70.1 ve yüzde 36.9 artış kaydetti. Faiz giderleri de geçtiğimiz yılın Ocak-Haziran dönemine göre 20.5 milyar TL artarak 701.3 milyar TL’ye yükselirken, bu kalem altında yer alan türev ürünler kaynaklı giderlerin 2.1 milyon TL’den 1.1 milyar TL’ye yükselmesi ayrıca üstünde durulması gereken önemli bir konu.Bir taraftan da vergi gelirlerindeki ötelemeler ve tahsilatlardaki göreceli yavaşlama, kamudaki israfla beraber artan borçlanma gereği, kısalan vadeler için faiz giderlerini yükseltirken bütçeyi de bozmaya devam ettiğini görüyoruz. 2020 yılının ilk yarısında Merkez Bankası’ndan (TCMB) yapılan transferlere rağmen 109.5 milyar TL açık veren bütçenin yılın tamamında 200 milyar TL’nin üzerinde bir açık vereceğini, açığın GSYH’ya oranının böylece yüzde 5.0’e yükseleceğini hatta ötesine geçeceğini de belirtmek sanırım uyarı anlamında bir gelişme şeklinde açıklanabilir