İşsizlik her geçen gün daha da büyüyor.
Önceki gün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) işsizlik rakamlarını açıkladı;
Geçen yıla göre bu yıl daha da işsizlik sayısı artmış.
Bir yılda 908 bin kişi işsiz kalmış….
İşsiz sayısı bu artışla birlikte resmi rakamlara göre, toplam 4 milyon 253 bin kişiye ulaşmış.
İşinden atılan işsiz sayısı sadece mayıs-haziran arasında 1 ayda 96 bin kişi işsiz kalmış!
Genç işsiz oranı ise yüzde 25.
Bu demektir ki her dört gençten biri işsiz demek!...
Bu rakam mevsimsel etkiden arındırılmış ve kayıt altındaki işsizlere ilişkin. Asıl tablo görünenden daha vahim.
Bir yılda 4 milyon 253 bin kişinin işsiz kalması, ülke ekonomisindeki durumun en net göstergesi.
Bu yılın başında, Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak, “Her şey güzel olacak. 2,5 milyon kişiye iş bulunacak” dememiş miydi?...
Yediden yetmişe halkın gözünün içine baka baka, canlı yayında tüm televizyon kanallarında bu sözü söylememiş miydi?...
Yani anlayacağınız Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tablosuna göre bu ülkede yaşayan her 10 kişiden 7’si borçlu.
Ülke tarihinde görülmedik açlık ve yoksulluk görülüyor!
Bıçak kemikte ve artık bir an önce üretim ekonomisini hayata geçirmeli.
Giderek derinleşen işsizliğin arkası büyük yoksulluk ve açlık getirir.
Oysa Türkiye tarımsal üretim ve gıdada kendi, kendisine yeten bir ülkeydi.
Hepimizin köyümüzle bağı vardı, uzun yıllardır izlenen yanlış politikalar önce tarımı vurdu.
Kendi ürettiğiyle kendi karnını doyuramayan köylü nüfusu giderek azaldı.
Tarlasında ürettiği nohudu, fasulyeyi, kümesinden aldığı yumurtayı, beslediği hayvanından aldığı sütten, zeytininden elde ettiği yağı bile marketten almaya başladı.
Öyle duruma geldik ki, tahıl ambarı olan ülkemizde buğdaydan, mercimeğe, samandan yumurtaya kadar ithal eder olduk.
Hayvancılık da cabası...
Üretmeden ve bu üretimin lokomotifi devlet olmadan tünelin ucundaki ışığı zor göreceğimiz kesin.
Özel sermaye ekonomik olarak küçüldükçe ilk iş işçi çıkartacaktır. O işçi çıkarttıkça kriz daha da derinleşecek, yoksulluk giderek artacaktır.
Türkiye'nin iki güçlü ayağı var; biri tarım diğeri sanayii üretimi.
Bir an önce hayata geçirmek gerek.
Tüm bunları ekonomistler ve ulusal politikaları savunan siyasetçiler söylüyor. Tarlaya atılan tohum ithal olursa alınan mahsul yerli olmaz ve kriz büyüdükçe atılan tohum sayısı da giderek düşer.
Eğer sanayide hammadde ve yan ürünler ithal olursa üretilen hiçbir makine milli olamaz. Döviz arttıkça üretimi sürdürmek adına işçi çıkartmak zorunda kalınır.
Görünen o ki, işsizlik ve üretimdeki bu düşüş böyle seyrederse hepimizi çok zor günler bekliyor!
Sevgiyle kalın!
Günün Sözü:
Geçmiş artık geleceğe ışık tutmadığı zaman, akıl karanlıkta görür.
“Alexis de Tocqueville”