Son duruma göre koronavirüs salgını ve resesyon(durgunluk) nedeniyle istihdamda yaşanan daralma İŞKUR rakamlarına da yansıdı. Geçtiğimiz Ocak ayında kayıtlı işsiz sayısı geçen yıla göre yüzde 44 azaldı. Bu yöndeki gelişmelere bakıldığında iş bulma ümidini yitiren işsizler artık kuruma kayıt da yaptırmıyor. Darboğazda olan işletmeler ise artık işçi aramıyor. Bir taraftan da kuruma kayıtlı işsiz sayısı geçen yıla göre yüzde 19,3 azaldı. 3,6 milyon olan kayıtlı işsiz sayısı da 2,9 milyona geriledi. Bu kapsamdaki alınan bilgilere göre kuruma kayıtlı açık iş sayısı geçen yıl Ocak ayında 173 bin 473 oldu. Bu yıl ise Ocak itibarıyla 96 bin 482 açık iş bulunuyor. En çok daralma ise konfeksiyon işçisi talebinde yaşanırken;Geçen yılın ocak ayında 5 bin 881 kişi olan konfeksiyon işçisi talebi bu yıl yüzde 62 azalarak 2 bin 215 kişiye geriledi. Aynı alanda kayıtlı işsiz sayısı ise yüzde 13,2 azalma kaydetti.Pandemi döneminde alınan önlemler kapsamında aylardır kapalı olan kafe ve restoranlarda da çalışan garson-servis elemanı açık işlerinde ciddi bir azalma oldu. İŞKUR’un verilerine göre, garson ve servis elemanı açık iş pozisyonu geçen yıl 4 bin 7 kişiyken, bu yıl yüzde 57 azalarak 2 bin 4’e kadar gerileme gösterdi.
* * *
Bu yönde İstanbul’da kent yoksulluğu alanında çalışmalar yapan Derin Yoksulluk Ağı, pandeminin yoksulluk çeken kişiler üzerinde yarattığı etkiye dair iki rapor yayınladı. Rapora göre; salgınla birlikte alınan tedbirler, evde kal çağrıları ve salgının yarattığı sağlık riskinin etkileri her hanede aynı olmadı. Var olan ekonomik krizin yanı sıra pandeminin getirdiği yeni koşullar zaten geçinmekte güçlük yaşayan bireyleri açlık ve yoklukla baş başa bıraktı.Derin Yoksulluk Ağı ekibinden Ceren Gökçen, raporda yer alan kişilerin çoğunluğunun fizik gücüyle çalışan insanlar olduğunu söylüyor.Gökçen, ayrıca TÜİK’in ‘Sürekli Yoksulluk’ verileri incelendiğinde, son 3 yılın en az ikisinde bu tanımın içine düşen ülkedeki ortanca gelirin%60’ını dahi sağlayamayan hanelerin aynı haneler olduğunu belirtiyor. Bu durum 10 yılda azalma eğilimi gösterse de, Türkiye’de hane halkının en az %12.7’sinin son 10 yılda “Sürekli Yoksulluk” denen tanıma girdiğini resmi istatistiklerle söylenebileceğini vurguluyor. Diğer taraftan da Dünya Bankası'nın Türkiye şubesi AdjustingtheSails (Yelkenleri Ayarlamak ) raporunda pandemi ile birlikte 2020 yılında yoksul olarak tanımlanan kişi sayısının Türkiye’de 1.2 milyon daha artabileceğinin ön
görüldüğünü ifade eden Gökçen, pandeminin yaratacağı etkiye ilişkin çok net ve objektif verilerin daha açıklanmadığının ve 2020 yılının sonuçlarının ancak 2021 yılında resmi istatistiklerde görülebileceğinin de altını çiziyor.
* * *
Sonuç olarak, iş dünyasındaki yoğun resesyon(durgunluğun) yaşandığı bir dönemde uygulamada en fazla istismara uğrayan kesime bakıldığında; işverenler açısından Kod29'dan haksız yere atıl dığını ortaya koyup tazminat hakkını almak 3 yıllık bir dava süreci gerektiriyor. Üstelik işverenin ‘kara çaldığı' ortaya çık sa bile herhangi bir ceza uygulanmıyor. Bu tür işveren tara fındanmevcut olmadığı halde işçiye iftira atmak suretiyle gündeme gelen yoğun istismar olaylarının önüne geçilmesi için mutlak surette yasal düzenleme yapılması gerekiyor. Bu uygulamaya ait açıklamada bulunan Doç. Dr. Aziz Çelik, Kod 29'un çalışma yaşamının kanayan yaralarından biri hali ne geldiğini söylerken,“Kod 29 ile işten çıkarmaların önem li bir bölümü işverenin tazminattan kurtulmak için gerçeğe aykırı iddialarına dayanıyor. Pandemide işverenler işten çıkarma yasağını delmek için Kod 29'u kullanıyor. Ancak bu şüpheli duruma rağmen iddiayı ne İŞKUR ne de SGK inceli yor. Bu durum büyük mağduriyetlere yol açıyor. İşverenin Kod 29 başvurusunu SGK ve İŞKUR incelemeli, otomatik olarak kabul etmemeli. İnandırıcı ve kanıta dayanmayan başvurular işleme alınmamalı.” Şeklindeki uyarısı aslında gelinen noktayı göstermesi bakımından oldukça manidar bir durum. Mamafih bu arada ekonomik istikrarın olabilecek en kısa sürede sağlanabilmesi için gerçekleştirilecek aşılama takviminin en iyi şekilde uygulanarak toplumun en az %70 ini aşılama yapmak suretiyle toplumsal bağışıklığın temin edilerek pandemi etkilerinin en asgari seviyeye indirilmesi gerekiyor.