Yazıma Orhan Veli’nin şiiriyle başlamak istiyorum.
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası.
Kömürün bulunmasıyla başladı; Zonguldak’ın “Kara Elmas”ı oldu “Kara Yas”ı...
Madencilik tarihi kara sayfalarla doldu; sanki kömürün karası gibi.
Maden ocaklarındaki göçük facialarıyla nice anaların yürekleri yandı...
Nice yuvalara ateş düştü... Kaç çocuk babasız, kaç kadın kocasız kaldı...
Hayatını kaybeden maden şehitleri yakınlarının çığlıkları hepimizin yüreğini dağladı.
Binlerce madencinin ölümüyle sonuçlandı.
Ama bitmedi...
Bitmiyor da...
Bu ölümler kader miydi?...
Yoksa ihmal mi?
Kader olamayacak kadar ihmal vardı.
İhmaller göz ardı edildi,
Sözler verildi.
Maden yasası değiştirildi,
Kara ölüm değişmedi.
Bazen söyleyecek bir şey bulamayız, kelimeler boğazımıza düğümlenip kalır.
Yazılan şiirler, ağıtlar ve şarkılar anlatır söylemek istediklerimizi....
Sevgiyle kalın!
*****
Maden İşçileri
Umutsuz bir sonbahar günüydü
Çocukları uyurken çıktılar
Ereğli sokaklarına
Üzülmez’e gidiyorlardı
Kır düşmüştü kemikten şakaklarına
Diverekli kazmacı Ali Çakır ömrü kahır
Çehresi bakır, elleri nasır, yatağı hasır
Yanında tırnaklarını maden ocaklarında kazma etmiş hakkı kaya
Sevgili topraklarda yürüyorlar yaya
Onlara deniz kaya, yer kaya, gök kaya
Son sigaralarını bir lamba gibi yaktılar ağızlarına
Oturdular kuru yapraklı hazan ağacı altına
Etraf ıssızdı, toprak susuzdu
En dertli olanı Çaycumalı Ali Uslu’ydu
Giderim ben de ben de
Bir arzum kaldı sende
Türküsünü söylediler hep birlikte
Yürüdüler el ele
Gidiyorlardı cennet bahçelerine
Her yıl şehit düşen kömür işçilerine kavuşmak inancı içinde
Yürüdüler yürüdüler dilaver kömür ocağına geldiler
Hakkı dedi Ali Satılmış dedi Hakkı önleri toz dumandı
Etrafı karanlıktı
Sarsıldı topraklar kömür o canavar
Bağırdı kardaşım vay anam yandım
Verdiler el ele gönüller gönüle
Sonra sarıldılar kömürün ateşine, kibrit oldular
Yok oldular, var oldular
İşçiden yana yeraltında bir dünya var
Bir dünya var bir dünya var bir dünya var
Selda Bağcan