Bir önceki Haziran/2019 ayına yansımaması için ertelenen doğal gaz, elektrik ve sigara zamları sonrası nihayet az da olsa Temmuz ayına yükseliş şeklinde transfer edilen enflasyon oranı TÜİK tara fından en son açıklanan Temmuz/2019 ayı enflasyon rakamlarında kendi ni gösterirken bir önceki 15,72 civarındaki enflasyon oranı Tem muz ayında 16,65 oranına yükseldi. Çok tabii olarak bu yakla şımın nedeni açık olarak ortada; maksat bilinen kesimlere daha dü şük zam vererek malum olan zevahiri kurtarmaktı. Sonuçta sözü edilen belli kesimlere verilen 6 aylık zam oranı da Haziran/2018 ay sonu enflasyon oranı dikkate alındığında %5-6 arasında gerçekleş ti. Görünür o ki yıl sonu için belirlenecek enflasyon oranında da aynı durum sergilenecek. Böylece sadece reel anlamdaki gıda enf lasyonunun % 40 larda gezdiği bir ortamda asgari ücretliler dahil işçi,memur ve emekliler eriyen satın alma güçlerinin neticesinde belli ki enflasyon altında ezilecekler.Aslında Hükümet otoritesi   farkında olmadan bastığı dalı kesiyor. Çünkü şu anda pek de ses lendirilmese de erken seçim muhtemelen gündemde. Her an bas kın bir erken genel seçimin ufukta görüldüğü bir ortamda bu tarz yaklaşımın etkisinin neler olabileceği de ayrıca bilinmeli.

                                *      *       *

Çok ilginçtir ki bu defa  da CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun, Merkez Bankasının swap hamlesine ilişkin, " IMF yurt dışında ama felsefesi bugün iktidarda" ifadelerini kullanırken;

Erdoğdu’nun, yaptığı yazılı açıklamada, Merkez Bankasının kotas yon yöntemiyle bir hafta vadeli gerçekleştirilmekte olan döviz karşılığı Türk lirası swap işlemlerinin, geleneksel ihale yöntemiyle 1, 3 ve 6 ay vadeli olarak da gerçekleştirilmesine karar verdiğini hatırlatarak; kararla, bankanın bilançosunun gittikçe daha dolarize bir yapıya yöneldiğini, bu durumun bankayı para kuruluna dönüş türme sürecine soktuğunu savunan Erdoğdu’nun, ayrıca şu ifade leri kullanırak; "Merkez Bankası aldığı bu son kararla, swap piya sasında vadeyi uzatarak bu yolla bankalardan geçici olarak alıp bünyesinde tutacağı yabancı para rezervlerini sanki kendisininmiş gibi daha uzun vadelerde brüt uluslararası rezervler kapsamında gösterecek. Bu şekilde aslında, daha düşük bir net rezerve sahip olduğu halde sanki rezervleri daha güçlüymüş görüntüsünü daha uzun bir süre sürdürebilecek. Ayrıca, bu uygulama yoluyla Merkez Bankası piyasayı Türk Lirası fonlamak için var olan açık piyasa /repo uygulamalarına kısa sürede ciddi bir derinliğe erişecek alternatif bir piyasayı da devreye sokmuş olacak. Bankalardaki döviz bolluğu nedeniyle Türk Lirası fonlama piyasası, döviz swapı yoluyla genişleyecek ve Merkez Bankası içinde alternatif bir piyasa oluşturacak." Şeklindeki açıklaması sonrası;” Merkez Ban kasının bu kararını eleştiren Erdoğdu, "Merkez Bankası para kuruluna çevrilmeye çalışılıyor. 1999 yılında IMF, Türkiye'ye bunu dayattığında karşı çıkarak bu önerinin reddedilmesini sağlayanlara karşılık; bugün geldiğimiz nokta da, ülkenin Merkez Bankasını IMF'nin önerisine adım adım yakınlaştıran ise kendisini 'yerli ve milli' olarak lanse eden Erdoğan iktidarı ve onun atadığı uysal memurları. Yani IMF yurt dışında ama felsefesi bugün iktidarda." Şeklinde görüşünü savunması da  beraberinde birçok soru işaretlerini getiriyor.

                                *      *       *

Bu kapsamda IMF’nin geçmiş tarihi incelendiğinde ise; IMF ikin ci Dünya Savaşı’ndan 1970’lere kadar uygulanan Bretton Woods Sistemi’nin bir kuruluşudur. Breton Woods sistemi, sabit döviz kurlarına ve resmi sermaye akımlarına dayanıyordu. Bu sistemde de bugün olduğu gibi geçici dış ödeme açıklarını kapamak için IMF’nin üye ülkelere kısa vadeli krediler sağlaması öngörülüyor

du. Ancak, ne var ki, bugünkü uluslararası parasal ve mali koşullar, IMF’nin kurulduğu koşullardan çok farklı. 1990’lardan sonra döviz kurlarının ve sermaye akımlarının değişken olduğu bir döneme girildi. Bu değişkenlik bazen aşırı derecede büyük ölçülerde ol makta, hem de tahmin edilemeyen ve beklenmeyen zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Yeni sanayileşmekte olan ülkelere yönelik uluslararası sermaye akımlarının temel özeliği de işte beklenme  dik biçimdeki büyük değişkenliklerdir. Uygulamaya bakıldığın    da bu ülkelere yönelik yabancı sermaye akımlarındaki gelişme      ve genişleme (boom) aşamasını, çok şiddetli ve çok ani bir tersine dönüş hareketinin izleyebildiği görülmektedir. Ayrıca bir ülkede ortaya çıkan krizin etkileri hızlı bir biçimde ve kolayca başka ülke lerede yayılabilmektedir.

                                     *      *       *

Sonuç olarak, sabit kurlu Bretton Woods sisteminin bir kurulu      şu olduğu tanımlanan İMF’nin daraltmaya yönelik politikalar (kemer-sıkma politikaları), krizin ortaya çıkmasını önleyemediği gibi, çoğu durumda krize sürüklenen ülkelerde yoksulluğu daha   da artırmaktadır. Yeni benimsenecek politikalarla, gerçekte IMF kredilerinden yabancı alacaklılar yerine kriz dolayısıyla üretim    ve satışları düşenler, işlerini kaybedenler, gelirleri azalanlar, yani özetle kırılganlık mağdurları yararlandırılmalıdır ki halen bu da yapılmamaktadır. Bunun yanında yabancı yatırımcıların yatırım kararlarının içerdiği riskleri kendilerinin üstlenmeleri gerekir. Bugünkü durumda, nasıl olsa IMF’nin yardım paketi ile “kurta rılacakları”nın farkında olan yabancı yatırımcılar, bu konuda gereken inceleme, araştırma ve özeni göstermeden kararlar almak tadırlar. Oysa doğal olarak, ister yerli, ister yabancı olsunlar tüm yatırımcılar verdikleri kararların risklerini de üstlenmelidirler. Neticede bilinçli veya bilinçsiz olarak onların gösterdikleri davranışların maliyeti, refah düzeylerindeki düşüşler biçiminde tüm gelişmekte olan ülke halkına yüklenmiş olmaktadır.Yeni oluşturulacak kriz politikalarının tüm bu noktalar göz önüne ala   rak düzenlenmesi gerekir. Mamafih halen böyle bir ortamın oluşmadığı da düşünüldüğünde IMF’den gelebilecek yardımlar yerine kendi ayaklarımızın üstünde durmayı tercih ederek;bir tür  lü önü alınamayan israfların da tümüyle önüne geçilmek sure    tiyle iç ve dış yatırımcıya güven verebilecek serbest piyasa orta mın sağlanması için sırada bekleyen tüm reformların bir an önce gerçekleştirilmesi öncelikli zorunluluklarımız olmalıdır.