Küresel çapta pandemik ilan edilen Covid-19 salgın vakalarının geldiği noktada global ekonomileri alt-üst ederken; bu defa yeni yeni kırılganlıklara da davetiye çıkarıyor.Bu salgından alınan dersler çerçevesinde Türkiye’nin gıda üretiminde eskiden olduğu gibi bu anlamda bağımsızlığını sağlamak, kendi kendine yetebilen ülke özelliğine tekrar geri dönmek zorunda olduğu da çok açık bir durum.Bu kapsamda gıda güvenliğinin gerektiği gibi sağlanabilmesi için tarım ve hayvancılık sektörlerindeki ürünlerin sağlıklı, istikrarlı olduğu kadar sürekli-kesintisiz bir şekilde tedarik edilmesi gerekiyor.Görünen o ki,Kovid-19 salgınının lojistik başta olmak üzere birçok sektörü de krize sürüklemesi ise talepte olan artışla birlikte,gıda ürünlerinin kalitesinde düşüşe neden olabilecek koşulların oluşmasına da zemin hazırladı.Özellikle stokçuluğun-vurgunculuğun önüne geçilmesi ve piyasada istikrarın sağlanabilmesi için sıkı önlemler alması gerekiyor.Pandemi haline gelen hastalığın, sağlıklı tarzda ürün tüketiminde gerçek bilinçlilik oluşturması da gıda güvenliği açısından olumlu gelişmeler arasında yer alıyor.Fakat su ve gıda gibi temel yaşam ürünlerine ulaşımı kısıtlı olan dar gelirli kişiler açısından yerel belediyelerce küresel salgından daha fazla etkileneceği de göz önünde bulundurularak kolaylık gösterilmesi oldukça büyük önem taşıyor.
* * *
Mamafih içinde bulunduğumuz son dönemde Küresel Gıda Güvenliği Endeksi yönünden toplam113 ülke arasında 41. sırada yer alan Türkiye besin standart kalitesi,verimli gıda üretimi ve gıdadaki fiyat istikrarı açısından diğer ülkelerden bir şekilde ayrışıyor. Özellikle son birkaç yıllık dönemde kur ataklarından kaynaklanan girdi maliyetlerinin sürece bağlı olarak yükselmesi, enflasyona bağlı olarak gelişen ani fiyat artışları, özellikle çiftçileri ya üretimi kısma yönünde ya da kırsaldan kente göçerek üretim fonksiyonunu yitirmesine sebebiyet veriyor.Böylece bireysel hale gelen tarımsal üretimin istikrarlı,planlı ve güvenli bir hale getirilmesi ise ihtiyaç konusu tarımsal ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşımını sağlayan besin zinciri süreçlerini doğrudan denetlemekten geçiyor.
* * *
Ancak bu arada sözü edilen bu denetlemenin gerektiği gibi yapılmasına imkan sağalayabilecek geniş bir oto kontrol sisteminin varlığından ise şimdilik bahsetmek maalesef pek mümkün değil.Bahse konu denetleme ancak kısmen yapılabiliyor.Yeterli mi? Tabii ki değil.
Çünkü özellikle iktisadi kırılganlık dönemlerinde her seferinde gündeme gelen fırsatçı-vurguncu-stokçu kesimlerin kısa dönemde yüksek kâr hırsı içinde hareket ettikleri de güncel bilinen olaylar durumunda. Kurumsal anlamda müşterek hareket edebilecek kamu kurum ve kuruluşlarının denetleme işlevi için ortak görev uygulaması içine girmeleri yeterli personel tedariki açısından pekala sorunun çözümü mümkün hale gelebilir.
* * *
Sonuç olarak, hayvancılık ve tarım sektörüne finansal destek vermek açısından dünya ülkeleri arasında iyi bir seviyede olan Türkiye, daha sağlıklı işleyen, planlı üretimi teşvik eden ve uzun vadeli bir şekilde gıda güvenliğini sağlamayı amaçlayan politikaları hayata mutlaka geçirmelidir.Yaklaşık 57 milyar dolarlık üretim kapasitesiyle dünyanın en büyük 10.tarım ülkesi olan Türkiye’nin,uluslararası arenada her geçen gün daha çok gündeme gelen gıda güvenliğinde uzun dönemli politika geliştirmesi ve akıllı tarım uygulama larını hayata geçirecek AR-GE faaliyetlerine gereken önemi vermesi gerekiyor.Örneğin bu kapsamda halen Dünyada geniş uygulama alanının bulunduğu ülkeler bazında Hollanda için Ülkenin yüz ölçümünün sadece 41 bin kilometrekare! (Konya'nın yüz ölçümü 38 bin kilometrekare) olduğu düşünüldüğünde;Hollanda için tarımsal ürünler dış satımında ABD’den sonra dünya da ikinci sırada yer alması dikkate alındığında,aynı durum ürün bazında fazlası ile Türkiye için neden söz konusu olamıyor? Bunun yanıtını da açıkça vermek gerekiyor.