Bilindiği gibi geçtiğimiz Nisan ayı’nın sonlarına doğru Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 27 Nisan tarihli bir yazı ile bankalardan müşterilerle yaban cı para işlem platformlarından yeni işlem yapılma masını istemişti.Bu yönde BDDK’dan yapılan açıklama da, kredilerin rant elde etmek amacıyla kullanılmasının önüne geçmek için bankalara gerekli hatırlatmanın yapıl dığı belirtilerek talimatlanmıştı.Gerçekte uygulamanın asıl amacı verilen çok ucuz TL kredilerin dövize gitmesini engellemek, fakat yanlış para politikası nedeniyle oluşa bilecek bu durum karşısında alınan önlemin ne kadar işe yarayacağı da tartışmalı bir durum. Hal böyle iken,adım adım örtülü sermaye kontrollerine doğru ilerleyiş eşliğin de, TL’nin yapay önlemlerle seçimlere kadar baskı altında tutulma çabası giderek daha dikkat çekici hale bürünneye başladı.Eşzamanlı olarak enflasyondaki artışın önüne geçemeyen hükümet bu tür palyatif önlemleri devreye sokarak seçime kadarki süreçte döviz talebi oluşmaması, TL’nin yeniden bir hızlı değer kaybı sürecine girmemesi için sürdürülmesi imkansız adımlar atıyor.

* * *

Gerçekte bu tür uygulamalar belirtildiği gibi palyatif olma dan öte sadece günü kurtarmaya yönelik kısa vadeli çözüm bile olmaktan çok uzak girişimler olarak değerlendirilir ken; Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) önümüzdeki ay larda yapması çok muhtemel faiz artırımları da yok sayılı yor. Zaten asıl sıkıntı da burada. FED doğal olarak öncelikle ABD verilerine ve ekonomisine baksa da aldığı kararlar bilindiği gibi küresel ekonomiyi fazlasıyla etkili yor.Bu yönde değerlendirmede bulunan Brookings Enstitü sü Araştırmacısı ve IMF eski ekonomisti Gian Maria Milesi-Ferretti Foreign Policy Dergisi için Fed'in attığı ve atacağı adımların diğer ülkelere olası etkilerini anlatan bir yazı kaleme alırken; ABD faizlerinin yükselmesinin küre sel piyasalarda dolarla borçlanma maliyetini artıracağına dikkat çeken Milesi-Ferretti’nin bu yazısında "Bunun yanında artan faizler dolar cinsi varlıklara talebin diğer para birimi cinsi varlıklara göre daha fazla artmasına sebep oluyor. Bu da söz konusu diğer para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açıyor. ABD Doları cinsi borcu bulunan ülkeler için borç ödemeleri daha masraflı bir hale gelecek" yorumu da bu yüzden yapı lıyor.

* * *

Dolayısı ile söz konusu FED’in faiz artırımı yönündeki bu her gelişmenin düşük ve orta gelirli ülkeleri daha sert bir biçimde etkileyeceği belirtilen yazıda şu değerlendirme lere de yer verilerek;zengin devletlere göre bu ülkelerin borç alma maliyeti genel olarak daha yüksektir. Bunun yanında dolar cinsi borç alma ihtimalleri de daha yüksek tir.ABD'de artan faizler özellikle halen pandeminin yarat tığı ekonomik sıkıntılarla boğuşan gelişmekte olan piyasa ları ve Ukrayna savaşı sonucu fiyatlardaki yükseliş sebebiyle gıda ile enerji ithalatçısı ülkeleri kötü etkileye cek. Bu ülkeler muhtemelen daha fazla borç sıkıntısı ve devalüasyon görecekler. Bu,büyümelerini düşürürken yok sulluğu azaltmalarını daha da zor hale getirecek."şeklinde değerlendirirken; yeni borçların yanında doların değerlen mesi gelişmekte olan ülkelerde devlet ve özel şirketlerin var olan borçlarını ödemesini de daha masraflı hale getirir. Bu durum kemer sıkma politikalarına kapıyı açabilir ve ekonomik büyümeyi düşürür."sözlerini de yabana atma mak gerekiyor.

* * *

Sonuç olarak, ekonomistlere göre bu kapsamda yapılan di ğer değerlendirmelere de bakıldığında;düşük ve orta gelir li ülkeleri sadece var olan belirsizliklerde bile olumsuz etkilemeye devam edebilir.Ekonomik ve jeopolitik belir sizlik dönemlerinde yatırımcılar daha riskli varlıklardan çekilme eğiliminde olur.Bu riskli varlıklar daha volatil olan gelişmekte olan ülke varlıklarını da kapsıyor. Böylece yatırıma en fazla ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yaşanabilir” şeklinde yorumlar gelirken; geleceğin muhtemel olan belirsizliği dikkate alındığında, öngörü mahiyetindeki geliştirilen fikirlere de dikkat edildiğinde; FED'in adımları ayrıca yüksek enflasyonla mücadele eden bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerindeki faiz artırımlarıyla birleşebilir.Neticede bu sıkılaşma pandeminin etkisinden tam olarak kurtulun mamış olması döneminde ve Rusya-Ukrayna arasındaki savaş devam ederken gelecek gibi görünüyor.Bu, geliş mekte olan ülkelerin genelinde sert bir kriz yaşanmasa da pek çok kırılgan ülkede yüksek iç borçlanma seviyesi sürdürülemez hale gelebilir.Bahse konu bu duruma karşı özellikle gelişmekte olan ya da az gelişme evresini yaşayan ülkeler için borç bulma konusu yüksek oranlı CDS lerden ötürü çok yüksek maliyetli olacağından; palyatif önlemler yerine öz kaynak sorununu çözebilecek döviz girdilerini ihraç yoluyla arttıra bilecek kısa orta ve uzun vadeli politikaların üretilmesi zorunlu görünüyor.