Siyasi otoritenin gerek para politikası gerekse maliye politikasın da değişikliğe gitmesi serbest piyasa ekonomisi yerine kısa vadeli önlemlerle müdahaleci ekonomi modeline geçtiğini gösteriyor. Diğer taraftan da içinde bulunduğumuz dönemde gittikçe daralma ya başlayan toplam talebin de yeni vergi paketinin uygulamaya konulmasıyla daha da düşmesi artık neredeyse kesinleşti.Yani 2020 yılı için uygulamaya konulacak bütçedeki ilgili rakamlara baktığımızda yatırım için ayrılan miktarın hemen hemen amortisman rakamları ile başa baş pozisyonda olması nedeniyle büyümedeki hedefin yakalanması ise pek mümkün gözükmüyor. Bu yıl sonu en iyimser büyüme rakamı tahmini %0.5 civarında olacak gibi.Türkiye şartlarında gerçekte istihdam üretebilecek büyüme rakamının en az yüzde 5 ya da daha fazla olması gereğin den hareketle önümüzdeki aylardaki işsizlik oranının artması da kaçınılmaz durumda.En son temel girdilerden elektriğe ve doğal gaz ile gıda maddelerine yapılan zamlarla bütçesinden elektrik, doğalgaz ve gıda maddelerine yaptığı harcamaların biraz daha artmasıyla bu daralmanın had safhaya ulaşması da işin cabası.
* * *
Bu kapsamda ekonomideki çarkı döndürerek hızlandırma ve katma değer yaratmak yerine; TCMB’ınca faizlerin sadece kağıt üzerinde düşürülmesi kredi maliyetini reel sektör cephesine azaltmadığı gibi bankacılık sektörü nezdinde inşaat sektöründe borç yapılandırılmala rından kaynaklanan kredilendirme baskısıyla belli ki zarar büyütülür ken,kamu kesiminin de ucuz iç borçlanma gereğinin karşılanması geçici bir zaman için rahatlamaya imkan tanısa da,makro ekonomik açıdan bu tablo değerlendirildiğinde ekonomi biliminin kurallarını olabildiğince zorlayan bir anlayışın gelecekteki belirsizlikleri büsbütün arttırdığına tanık oluyoruz. Asıl üstünde durulması gereken husus ise bir taraftan uygulamaya konulan yeni salma dolaylı vergilerdeki artışlarla finansal pozisyon iyileştirilmeye çalışılırken, diğer taraftan da bazı firmaların vergi borçlarını silmek, bir kesime de e-haciz işlemi başlatmanın nasıl bir mantık olduğunu anlamak, anlayabilmek oldukça zor bir durum. Bu arada reel sektör,vergi ve faizden oluşan üçgende firmalar yaşama ile yok olma arasında savaş verirlerken;birbiriyle çelişen uygulamalar yerine vergide adalet ilkesine göre verginin geniş yelpazede tabana yayılarak herkesin ödeme gücüne göre vergi salınması; kurumlar vergisinin ise yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
* * *
Döviz kuru cephesinde ise konuya ilişkin olarak Merkez Bankası (TCMB)’nin resmi web sitesinde yer alan açıklamaya göre;“Resmi Rezerv Varlıkları, bir önceki aya göre yüzde 0,4 azalarak 101,1 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde alt kalemler itibarıyla, döviz varlıkları bir önceki aya göre yüzde 0,8 azalarak 73,8 milyar ABD doları olarak kaydedilmiş, altın cinsinden rezerv varlıkları ise 0,6 artarak 25,9 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Vadesine 1 yıl veya daha az kalmış Merkezi Yönetim ve Merkez Bankası’nın önceden belirlenmiş döviz çıkışları (döviz kredileri, menkul kıymetler ve mevduat işlemlerinden doğan yükümlülükler) bir önceki aya göre net bazda yüzde 0,8 oranında azalarak 16,7 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bu tutarın 11,9 milyar ABD doları anapara, 4,8 milyar ABD doları faizden oluşmaktadır. Ayrıca, Merkez Bankası’nın yurtiçi ve yurtdışı yerleşik bankalarla yapmış olduğu finansal türev işlemlerinden kaynaklanan net döviz ve altın yükümlülükleri 18,3 milyar ABD doları olup, söz konusu tutarın 13,5 milyar ABD doları bir ay vadelidir.Şarta bağlı döviz çıkışları, 1 yıl içinde ödenecek Hazine garantili dış borçlar ile diğer yükümlülüklerden (Bankacılık sektö rünün döviz ve altın cinsinden zorunlu karşılıkları ve akreditifler)
oluşmaktadır. Söz konusu yükümlülükler bir önceki aya göre yüzde 2,8 azalarak 35,1 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.” Deni
liyor.Buna göre TCMB’ca uygulanan faiz indirimleri sonucunda
ileriki günlerde olası bir şekilde ortaya çıkabilecek döviz şokları halinde mevcut rezerv miktarı dikkate alındığında TCMB’nın döviz kuruna müdahale imkanlarının oldukça sınırlı olması sebebiyle döviz kurundaki dalgalanmaların neticesinde yıl sonu hedeflenen TL. karşılığının öngörüldüğü gibi gerçekleşmesi pek de mümkün gözük memektedir.
* * *
Sonuç olarak,siyasi otoritenin finansal kırılganlığın üstesinden gelme konusunda sadece kısa vadeli önlemlere baş vurması yeterli gelme mekte; gerçekte orta ve uzun vadeli önlemlerle bu tedbirleri destek leyebilecek şekilde finansal kırılganlığı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin de güneme gelmesi sağlanmalıdır. Bunun için de özellikle yüksek katma değer yaratmaya dayalı ileri teknoloji ürünlerinin bu çerçevede başarı göstermiş ülkelerle iş birliğine gidilerek mutlak şekilde üretimi gerçekleştirilmelidir. Diğer yandan da Tarım sektörü nezdinde geçtiğimiz mart ayından bu yana ödemesi yapılmayan teşviklerin bir an önce ödemesinin gerçekleştirilerek tarım sektöründdeki maliyet unsurunun geniş kapsamlı ele alınarak yerli tohum kullanımının teşvik edilmek suretiyle en fazla maliyet unsuru olma özelliğini koruyan elektrik, mazot ve gübre konusunda sağlanabilecek Devlet teşvikleri ile tarım ve hayvancılık sektörlerini daralarak aşırı fiyat artışlarına sebep olması mutlaka önlenmelidir. Tamamen yapısal önlemler kapsamında kalan bu tedbirlerle ekonomi deki daralmanın önüne geçilirken; küresel anlamda varlığını halen ciddi şekilde hissettiren resesyon (durgunluk) saikinin aşılması açı sından mevcut potansiyel Ülkemiz de fazlasıyla mevcut olup; bunun yolu da mutlak şekilde kararlılıktan geçmektedir.