Piyasalarda TL. karşısında döviz kuru doların arka arkaya zirve yaparak rekor kırması, bir taraftan tarım kesimindeki çiftçilerin girdi maliyetlerini arttırırken, tarım kesiminde en fazla maliyet kalemini oluşturan gübre ve mazota yapılan devlet desteğinde da kesintiye gidilmesi, üreticiyi daha zor günleri beklediğinin habercisi olarak değerlendiriliyor. Bu yöndeki son alınan bilgilere göre 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda mazot desteğinin önümüzdeki yıl yüzde 6,1 oranında düşürüleceği açıklandı. Öte yandan, çiftçilerin en büyük maliyetlerinden biri olan gübre destekleri de yüzde 6,2 oranında kısılacak. En son yaşanan gübre fiyatlarına ekim ayında bir önceki aya oranla yüzde 25 zam gelmişti. Mazot fiyatları ise dolardaki artışla birlikte yükselmeye devam ediyor.Bu arada arz açığı olan kütlü pamuk, ayçiçek, zeytinyağı, dane zeytin, soya fasulyesi, kanola, aspir ve mısırda da fark ödemesi 2021’de yüzde 7,3 oranda düşürülecek. 2020 yılında 3 milyon 467 bin TL olan fark ödemesi 2021 yılında 3 milyon 215 bin TL olacak. Üretimi düştüğü ve ithalatı hızla yükseldiği için fiyat artışı yüzde 65’lere varan ayçiçeği ve zeytinyağında fark ödemesinin düşürülmesi de dikkat çekiyor. Hal böyle iken,Çay için verilen fark ödemesi ise 2020’de yüzde 5,7 oranında düşürülmüştü. 2021 yılı bütçesinde ise yüzde 3,8 artış yapıldı.
* * *
2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki kırsal kesimle ilgili bölümde ayrıca On Birinci Plan dönemi başında yüzde 21,1 düzeyinde olan tarım istihdamı 2020 yılı Temmuz itibarıyla yüzde 19,4’e gerilemiş, mutlak büyüklüğü 5,2 milyon kişi düzeyinde aşağı yönlü bir seyir göstermiştir. Bu durum, ülkemizde çalışma hayatındaki yaklaşık her beş kişiden birinin tarımda istihdam imkânı bulmaya devam ettiğini gösterdiğine değinilirken; Ülkemizde kırsal ekonominin omurgasını oluşturan tarımsal üretim, aile çiftçiliğine dayalı olarak sürmektedir. Ortalama işletme büyüklüğünün 6 hektar olduğu yaklaşık 3 milyon işletmeye kayıt temelli sunulan tarımsal desteklerde olduğu gibi, proje bazlı sunulan kırsal kalkınma destek programlarında da çeşitlilik artmıştır. Türkiye'nin tarım arazisi ise yaklaşık 24 milyon hektar, tarımsal işletme sayısı 3,1 milyon ve ortalama işletme büyüklüğünün 6,1 hektar olduğu açıklanıyor. Bu kapsamdaki bütçe durumuna bakıldığında ise;kırsal kalkınma destekleme faaliyetleri kapsamında, 2016 yılı sonunda uygulamasına başlanan IPARD II (2014-2020) Programının yaklaşık bütçesi, kesintiler sonrası 615,5 milyon avro AB katkısı ve 198 milyon avro ulusal katkı olmak üzere toplam 813,5 milyon avrodur. IPARD II uygulamaları kapsamında 31.08.2020 tarihli izleme tablolarından alınan verilere göre Ağustos sonu itibarıyla 22.429 başvuru alınmış olup bunlardan 6.599 tanesiile sözleşme imzalandığı belirtilerek,r. Tamamlanan 3.274 başvuru için faydalanıcılara 193,5 milyon avro ödeme yapılmıştır. Bu projelerin toplam yatırım tutarı yaklaşık 540 milyon avro’dur.Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) kapsamında 970 milyon TL hibe sağlanmış bu desteklerden 14.839 kişi faydalanmıştır. Tarım ve kırsal kalkınma destek sisteminde, aile işletmelerinin rekabetçi ve verimli bir üretim altyapısına kavuşturulmasına yönelik çalışmaların da devam ettirildiği açıklanıyor.
* * *
Sonuç olarak, normal şartlarda Tarım sektörü bazındaki mevcut görünen tablo dikkate alındığında; Ülkemiz coğrafi ve iklim bakımından çok elverişli konumda bulunan, farklı ekolojik bölgeleri barındıran ve bitki çeşitliliği bakımından oldukça zengin olan Türkiye, FAO’nun son verilerine göre 23.7 milyon hektar ile Avrupa’da en büyük tarım arazisine sahip ülkedir. Mamafih Türkiye’nin ardından gelen Fransa 19.3, İspanya 17 ve Almanya 12 milyon hektar tarım arazisine sahiptir. Ancak bu avantaj hızla yitirilmektedir. 1980’den bu yana uygulanan IMF, Dünya Bankası ve DTÖ dayatmalı politikaların sonucunda tarım alanları 5 milyon hektar daralmıştır. Gerçekte Türkiye’de tarımı çökertme sürecinin temelleri, 24 Ocak Kararları ve 1980 askeri darbesini izleyen yıllarda uygulamaya konulan emek karşıtı neoliberal politikalarlaatılmıştır.O yıllarda başlatılan “üreticiyi ithalatla terbiye etme” politikası günümüzde de sürdürülmekte; arz eksikliğinden dolayı fiyatı artan her ürünün fiyatının ithalatla düşürülme kolaycılığına başvurulduğuna tanık olunmaktadır.Aslında Türkiye şartlarında ekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik çift yüksek rakamda seyreden leenflasyonun makul bir düzeye düşürülebilmesi için; özellikle Ülkemizde ağırlıklı şekilde arz açığı olan ürünler bazında Devlet desteklerinin arttırılarak; gübre,ithal tarımsal ilaç ve mazot girdileri bakımından ciddi desteklerin verilmesi halinde kırsal kesimden kentsel kesime olan yoğun göçler engellendiği gibi gıda üzerindeki enflasyon baskısının azaltılmasının söz konusu olabileceği muhakkaktır.