Sektörel bazda değerlendirme yapmak gerekirse; çift rakam lı yüksek enflasyonda ciddi ağırlığa sahip gıda maddelerinin gerçek anlamdaki üretiminde asıl söz sahibi olan tarım sektörü uzun süredir devam eden girdi maliyetlerindeki yüksek artışlar sebebiyle adım adım sürdürülebilir olmaktan çıkma ya başlamış durumda. Bu kapsamda değerlendirmede bulunan TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar artan girdi fiyatları ile ilgili, “Rekor seviyede artışları gören girdi fiyatlarına üreticimiz yetişemiyor. Girdi kullanımında düşüşe sebep olacak bu durum tarımsal üretimde azalmayı beraberinde getirerek ülkemiz gıda güvencesini olumsuz etkileyeceği gibi gıda enflasyonunun artmasına da neden olacaktır.” Uyarısında bulunurken;Son 1 yılda, üretici maliyetlerinde önemli ağırlığı olan üre gübresi yüzde 130, Doğu Anadolu Projesi (DAP) gübresi yüzde 155, bazı tarımsal ilaçlar yüzde 60, besi yemi yüzde 55, süt yemi yüzde 57, sertifikalı hububat tohumluğu fiyatları yüzde 63, elektrik fiyatları ise, yüzde 56 artmıştır. Üreticilerin üretimden vazgeçmemeleri için tarımsal girdi fiyatlarını düşürecek tedbirlerin süratle alınması, devletimizin yapması gereken en önemli görevlerden biri haline geldi. Gübrede verilen destekleri artırarak mazotta olduğu gibi gübre fiyatının da yüzde 50’si destek olarak verilmeli,destek verilmeyen yem ve bitki koruma ürünlerine destek getirilmeli, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte vergi ve fonlar kaldırılmalı fiyatta düşüş sağlanmalıdır. Acil önlem olarak bu taleplerimizin ele alınmasını bekliyoruz” vurgusunda bulunu yorsa da; hem yerini bulmayan destekler,hem de girdi fiyatlarındaki kontrolsüz denetimsiz artışlar özellikle tarım ve hayvancılık sektörlerinde gerilemeye neden olurken, verimin ve performansın da ciddi anlamda düşmesine neden teşkil ediyor.
* * *
Bu arada konuyla ilgili diğer bir başka değerlendirmede bulunarak açıklama yapan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, “Dünyada katma değerli ürün üretimi konusunda ciddi bir rekabet yaşanıyor. Tarım sektöründe de teknolojinin gücüyle ilerlemeli, yeni projelere imza atarken kırsal dönüşüm anlayışı ile hareket etmeliyiz. Bu nedenle, yüzümüzü kırsala dönmeliyiz.” Derken;MÜSİAD Kırsal Kalkınma Komitesi’nin öncülüğünde, alanında uzman akademisyenlerin desteği ile hazırlanan ve tarım sektörünün nabzını tutan 'Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılında Kırsal Kalkınma ve Tarımın Geleceği Raporu'na yönelik veriler, MÜSİAD Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşılırken;”2040 yılında ortalama nüfusu 110 milyona yaklaşacak bir ülkenin mensupları olarak, öncelikli hedefin kendi kendine yeten bir ülke pozisyonuna hızla yükselmek olması gerektiğine dikkati çeken Kaan, 'Salgın döneminde, dışa bağımlılık ve küresel sistemin, beklenmedik şoklar karşısında nasıl aniden hem iktisadi, hem de ticari olarak kilitlenmeye elverişli olduğunu gözlerimizle gördük. Girdi, tedarik ve lojistikte dünyanın belirli bölgelerine olan bağımlılığın aslında, yapay bir iktisadi üstünlükler teorisini geliştirdiğine şahit olduk.” Şeklindeki ön görülerle desteklenen sözleri gerçekten çok dikkat çekici görülüyor.
* * *
Sonuç olarak, Abdurrahman Kaan, tarımsal üretimle ilgilenecek üreticilere uygun finansal şartların sağlanmasının önemini vurgulayarak; tüm sektörlerce ekosistem dengesinin sağlan masına yönelik değerlendirme yaparken;”Çayır, mera, su havzaları, orman gibi alanların, tarım dışı taleplere kapalı tutularak ekosistemin sanayi ve inşaat gibi sektörler tarafından tehdit edilmemesi, kamu-özel sektör ve üniversite iş birliklerinin bilhassa kaliteli tohum üretiminde bizler gibi yaygın STK’ların önderliğinde bir araya getirilmesi ve sonuçların üreticiler ile paylaşılması, sadece tarım üzerine startup ya da tarım girişim fonlarının, tarımsal yatırım fonlarının desteklenmesi, dışa bağımlılığı engellemek üzere tarımsal üretim yapacak olan firmalarımızın, kur hareketlerinden etkilenme oranını azaltacak yasal düzenlemelerin sağlanması, ürün kayıplarının önüne geçmek adına, haller, doğal depolar, lisanslı depolar, ürün ihtisas borsaları ile vadeli işlemler piyasalarına doğru yerinde düzenlemeler yapılması ve bunların artırılması, bitkisel gen kaynaklarımızı doğal bir denge içinde ekonomiye kazandırmak için buna ayrılmış özel Ar-Ge merkezlerinin kurulması gerekmektedir.”sözlerine de hak vermek gerekiyor.Çünkü küresel ısınmanın getirdiği kuraklık ve doğal afetlerle beklenmeyen diğer afet şartlarında Türkiye gıda maddeleri talep açığını kapatabilmek için uyguladığı her ithalat durumunda,ithalat maddesi hangi tarım ürünü olursa olsun;yüksek enflasyonu da ithal ediyor.Yani dünya fiyatlarındaki artış, kur artışı, iç piyasadaki talep yönlü spekülatif hareketler, yurt içinde de fiyatların hızlı yükselmesine açıkça ortam hazırlıyor.