Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya şartları açısından göçmen veren ülkeler ile göçmen alan ülkelerin arasında adeta bir kavşak konumunda olan Türkiye’nin uluslararası göç geçmişinde, göç modellerinin nitel ve nicel özelliklerinde değişen eğilimler görülür.Maalesef zaman zaman küresel güçler tarafından izledikleri gizli politikaları paralelinde yapılan yönlendirme ile Türk devleti topraklarındaki nüfusu homojenleştirmeyi amaçlayan büyük göç dalgaları günümüze damgasını vurmuştur.Göç 1980lere dek nispeten yavaş bir ivmeyle devam etmiş ve büyük ölçüde ulus inşasının önemli bir parçası olarak kabul edilen ve özellikle komşu bölgelerde yaşamakta olan etnik Türklerin ülkeye kabulünü de kapsamıştır. Komşu ülkelerdeki terörist faaliyetler,ekonomik, sosyal ve siyasi karışıklıklar başta olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı 1980lerden itibaren Türkiye’ye ve ülke üzerinden gelişmiş batı ülkelerine yönelik eşi benzeri görülmemiş bir göç dalgası ortaya çıkmıştır.
* * *
Bu arada derhal belirtmek gerekir ki,yasadışı göçmenlerin Türkiye’de en fazla tercih ettikleri şehir nüfus miktarının fazlalığı, kozmopolit yapısı, geçiş güzergâhında olması, denizle bağlantısının olması gibi nedenlerden dolayı İstanbul’dur.Bu kapsamdaki Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre İstanbul’da yakalanan yasa dışı göçmen sayıları 2007 yılında 64.290, 2008 yılında 65.737, 2009 yılında 34.345, 2010 yılında 32.667 ve 2011 yılında 44.415 şeklindedir. Hal böyle iken Yasa dışı göçmenlerin kullandıkları en yoğun giriş ve çıkış güzergahları ise;Aydın (Didim, Kuşadası), Ağrı (Patnos, Doğubayazıt), Balıkesir (Edremit, Ayvalık), Çanakkale (Ayvacık, Küçükkuyu), Diyarbakır, Edirne (Uzunköprü, Meriç, İpsala, Bosnaköy), Hakkari, Hatay (Yayladağı),Iğdır, İzmir (Aliağa,Çeşme, Menemen,Menderes, Seferihisar), İstanbul, Konya (Ereğli), Manisa (Akhisar), Muğla (Bodrum), Van (Muradiye, Gevaş)gibi yerleşim bölgeleri oluşturmaktadır.Daha sonra ki müteakip olarak Suriye’deki iç savaş dönemi öncesin de Suriye’nin nüfusu 2010 yılında 21.5 milyon civarında iken, 2014 itibariyle bu nüfusun yaklaşık olarak 10 milyonu yerinden edilmiştir ki bu da ülke nüfusunun neredeyse yarısına denk gelmektedir.
* * *
Bu kişilerin yaklaşık 6.5 milyon kadarı kendi ülkesi içerisinde yerinden edilmiş kişiler iken; 3.5 milyon civarı ise
ülkesini terk etmek zorunda kalmış kişiler, diğer tabirle yani mültecilerdir.Türkiye’ye Suriyeli sığınmacı akını ilk olarak Nisan 2011 tarihinde başlamıştır. Türkiye, bu tarihten itibaren Suriyelilere yönelik “açık kapı politikası” uygulayacağını ilan ederek 100.000 kişinin kritik eşik olduğunu dile getirmiş, ancak Suriye’den gelen göç dalgası beklentinin de çok ötesinde yaklaşık 5 milyon civarında gerçekleşmiştir. Türkiye, sürenin uzaması ve sayının dramatik şekilde artmasına rağmen Suriyelileri kabul etmeye halen devam etmektedir.Bunun yanında son dönemde gündeme gelen yasa dışı Afgan göçü ise gerçekte 1970'lerin sonundan itibaren başlayan bu göç hareketi, çatışmalar ile siyasi ve ekonomik sorunlar gibi nedenlerle halen günümüzde de devam etmekte olup;Türkiye'de 2021 yılında yakalanan düzensiz göçmenler arasında en büyük grubu Afganlar oluşturuyor. Göç İdaresi'nin verilerine göre yıl içinde, 26 Ağustos 2021 tarihine kadarki sürede yakalanan toplam düzensiz göçmenlerin sayısı yaklaşık olarak 90 bin 310.Bu kişilerin arasındaki Afgan uyrukluların sayısı ise 38 bin 341kişi civarında bulunuyor.
* * *
Sonuç olarak,göçmen kaçakçılığı şebekelerinin, diğer suç çeteleri ve terör örgütleri ile sürekli gelişen simbiyotik ilişkileri nedeniyle devletler, giderek çoğalan düzensiz göç akınları ve bu bağlamda kaçakçılık faaliyetlerine karşı güvenlik politikalarını sertleştirerek, sınır kontrollerini de sürekli olarak artırmaktadır. Sınır kontrollerinin iyileştirilmesi ve düzensiz göç akınlarına karşı giderek güvenlik amaçlı politikalarına yönelmesi sonucu, düzensiz göçmenlerin bu artan önlemleri kendi başlarına aşamayacaklarını düşünmeleri, onları kaçakçılık organizasyonlarına yönlendirmektedir. Bu bağlamda düzensiz göçmen sayısı arttıkça, doğru orantı ile suç şebekeleri ve terör örgütlerinin de yasadışı suç faaliyet ve gelirleri de bir o kadar artmaktadır. Bu noktada anlaşılması gereken asıl olgu;bu çerçevedeki yapılan analizler ve doğru saptamalara da dayanarak,sınır güvenliğine ek olarak gerektiği kadar göç üreten coğrafyalara yapılması ve insanların zorla yerlerinden edilmesinin engellenmesi ile düzensiz göç akınlarının henüz başlamadan engellenmesi gerekliliğidir. Yine bu bağlamda geliştirilecek olan uluslararası hukuk, güvenlik ve insani alandaki işbirliğinin sadece göçmen kaçakçılığı faaliyetine karşı değil, bu suçla birlikte büyüyüp gelişen diğer tüm suç ve terör odaklarına karşı da oldukça etkili olacağı unutulmamalıdır.