İktisadi açıdan belirtmek gerekirse ekonomilerin belirli bir gelir eşiğine ulaştıktan sonra o eşikte uzun yıllar kalması, orta gelir tuzağı olarak adlandırılmaktadır. Diğer bir ifade ile bir ekonomide kişi başına düşen gelirin belirli bir aşamadan sonra artmaması ya da belirli bir ekonomik seviyeye ulaştıktan sonra sürdürülebilir bir büyüme aşamasına geçememesi sonucu ekonominin durgunluk içinde bocalaması olayıdır.Mevcut durumu makro ekonomik açıdan irdelersek,makroekonomik ortama ilişkin sorunlar özellikle; milli gelir, tasarruf ve yatırım oranlarının düşüklüğü görülmektedir. İşsizliğin, gelir dağılımı adaletsizliğinin, dış borçların ve enflasyon oranlarının arttığı birçok ekonomik sorunla karşı karşıya kalınmaktadır. Gelişmiş dünya ülkeleri sermaye fazlalıklarını; şeffaf yönetim anlayışının olduğu, keyfi uygulamaların az olduğu, kurumlarının saygınlığının ve saydamlığının tartışılmadığı ülkelere götürmek isterler.Nitekim Orta Gelir Tuzağı(OGT)riski olan ülkeler genellikle şeffaflık ve hesap verebilirliğin olmadığı, yolsuzlukların ise fazla olduğuülkeler olmalarından dolayı yatırımların sınırlı düzeyde kalması da söz konusudur. Bu nedenler ise aynı zamanda OGT’nin nedenleri arasında gösterilebilir. Özetle Dünya Bankası’nın 2019 verilerine göre; kişi başına yıllık ortalama geliri 1.025 dolar ile 12.375 dolar arasındaki ülkelere orta gelirli, 12.375 doların üzerinde olanlara da yüksek gelirli ülke deniliyor.2019 da 9 bin 127 dolar olan fert başına GSYH durumu, Türkiye'nin orta gelir tuzağına düştüğünü gösteriyor.

  *       *        *

Oysa gelişmiş ekonomilerin ve gelişmemiş ülkelerden ayrılan bir diğer yönü ise; birincil gelir dağılımına koyulan vergi oranlarının farklı olmasıdır. OGT’de olan ülkelerde gelişmiş ekonomilere göre daha fazla olmakta bu da gelir dağılımını olumsuz etkilemektedir. Bu arada OGT’nin bir diğer sorunu ise tarım sektörünün ekonomideki varlığının fazlaca hissedildiği gelişmemiş ülkelerde,tarımda çalışanların oranının gelişmiş ülkelere göre yüksekliği ile bu istihdam anlayışının tarım sektöründen sanayiye ve sanayiden de hizmetler sektörüne kaymasının uzun zaman almasıdır. Tarım sektöründeki bu istihdam fazlalığı OGT’de yer alan ülkeler açısından önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler açısında mukayese yapıldığında;yüksek gelirli ülkelerde tarımın istihdam içindeki payının düşük düzeyde olması ve az gelişmiş ve/veya orta gelirli ülkelerde ise bu oranın oldukça yüksek olması işgücünün verimli kullanılmadığı ve katma değeri düşük olan tarımsal sektördeki istihdamın fazlalığı, OGT riskinin başlıca nedenlerinden biri olduğu gerçeğini açıkça göstermektedir.

  *       *        *

Türkiye’nin içine şu andaki düştüğü açmazlara bakıldığında;Türkiye ekonomisinin hiçbir zaman asla ihracatın ithalatı karşıladığı bir yıl olmamasının altında genellikle ithal girdi ile büyüyen bir ülke olması yatmaktadır. Uzun süre OGT ile boğuşan Türkiye’nin bu engeli aşabilmesi için ihracat oranının GSYH’deki oranını arttırması gerekmektedir. Gerçekte OGT, birkaç politikanın değişikliğine gidilerek çözülecek kadar basit bir yapıya sahip değildir.Birbirini etkileyen birçok değişkenin gerek farklı, gerekse beraber etkileşim içinde olduğu yapısal sorunların bir bütünü olarak da belirtilebilir. Bu sebepledir ki,makroekonomik istikrarsızlığın giderilmesi için yapısal sorunların çözümünde uzun vadeli plan ve programların hayata geçirilmesi gerekir. Siyasi kaygı güdülmeden bu plan ve programların hayata geçirilmesi gerekmektedir.Para ve maliye politikalarının sürdürülebilirliği konusunda, enflasyonla mücadele politikası ile paralel bir bütün içinde uygulanması zorunlu bulunmaktadır. Özellikle bu açıdan da beşeri sermaye kalitesinin arttırılması ile bütünlüğü olan eğitim politikasının hayata geçirilmesi gerekir. Matematik, fen bilimleri ve mühendislik eğitimi görenlerin nüfusa oranları gelişmiş ülkelerdeki seviyelere kadar arttırılmalıdır. Yurt dışı eğitimi özendirerek, yurt dışı eğitimi alanlarına geri dönmesi sağlayarak, vizyon sahibi bilgi ve beceri düzeyi yüksek kesimlerin ülkede kalmasını sağlayarak, gerek beyin göçünün önüne geçilmesi gerekse de yurtdışından beyin göçü alacak düzeye getirecek eğitim altyapısını yeniden gözden geçirilmesi ile gerçekleşebilir.

   *       *        *

Sonuç olarak,Türkiye ekonomisinde büyüme performansının özellikle kişi başına düşen gelirinin 2014 yılına kadar iyi olduğu, ardından inişli bir yapı çizerek devam ederek; 2018 yılında ise ciddi şekilde düşüşlerin yaşandığı, işsizlik oranlarının 2014 ve sonrasında çift hanelerde seyrettiği, enflasyon oranlarının 2012 yılından sonra artma trendine girdiği bunun yanında 2018 yılında ise son çeyrekler itibariyle enflasyon oranlarının %20-25 bandında seyrettiği ve 1990-2018 yılları arasında ihracatın- ithalatı karşılayamayan bir ekonomik yapıya sahip olan Türkiye ekonomisi,OGT’den uzun yıllar çıkamayacak gibi görünmektedir. Nitekim gerek küresel resesyon(durgunluk) gerekse pandemi döneminde yaşanan ekonomik zorluklar sebebiyle Türkiye’ninson dönemlerde 12.000 Dolar olan milli gelirinin 2021 yılı için 8.000 Doların da altına düşmesinin beklendiği dikkate alındığında orta gelir tuzağının bölgeler ve iller özelinde analizi neticesi, Türkiye’de bölgeler açısından ciddi gelir dağılımı eşitsizliklerinin olduğunu ortaya koymuştur.GerçekteTürkiye’nin yeniden yüksek gelir grubuna doğru yakınsayan ve tuzağa yakalanmadan üst gelir grubuna yükselen bir ülke olabilmesi için küresel konjonktürdeki gelişmelere duyarlılığı azaltan tedbirlerin ivedilikle alınması gerekmektedir.Bu doğrultuda, işgücünün niteliğini ve toplam faktör verimliliğini yükseltecek, tasarruf oranlarını arttıracak, altyapıyı ve kurumsal çerçeveyi güçlendirecek, inovasyonu ve girişimciliği destekleyecek yapısal reformlara ihtiyaç olduğu da çok açıktır.