Ülkemizin son dönemdeki iktisadi tablosuna bakıldığında genel likle görüntülerin çoğu füluğ pozisyonunda.Nitekim geçtiğimiz haftada bir otelde gerçekleştirilen TÜSİAD Yüksek İstişare Kon seyi Toplan tısında konuşan Kaslowski,”tüm büyük ekonomilerde 2020'li yıllara hazırlanmak için seferberlik olduğunu”belirtirken; “ekonomide gözlenen toparlanmanın kalıcı hale getirilmesinin kısa vadede en önemli odak noktaları olduğunu belirterek,“Bunu yapar ken toplu mun önüne yeni ve heyecan verici, toplumsal enerjiyi harekete geçirici hedefler koymalıyız” değerlendirmesi füluğ gö rüntünün varlığına işaret ediyor.”Bu hazırlık kapsamında toplumsal, çevresel ve siyasal boyutların da ele alındığını ifade eden Kaslowski, insanlığın, iklim değişikliğiyle baş etmeyi beceremediği takdirde karanlık bir geleceğe doğru yol alacağını savunurken, TÜSİAD bünyesinde de bu konuda ciddi çalışmalar yaptıklarını ve iklim değişikliğiyle mücadele yol haritasını açıkladıklarını anımsatarak, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Paris İklim Anlaşması’nı imzalayarak gösterdiği kararlılığımızı daha da güçlendirmeliyiz. Bilimsel temel ler üzerine inşa edilen, politikalar arası tutarlılığı ve bütüncüllüğü sağlayan, katılımcı bir tutumla hazırlanmış, uygulanabilir tedbirler içeren bir yol haritasını hızla hayata geçirmeliyiz” şeklinde konu şarak, Küreselleşmenin vites değiştirdiğine işaret eden Kaslowski, “Göstergeler, tarife dışı koruma eğilimlerinin güçleneceği, bölgesel gruplaşmalar etrafında şekillenecek bir döneme girdiğimizi düşündü rüyor. Hesabımızı da buna göre yapmalıyız. Bunlarla baş etmek için Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerimizi daha iyi ve güçlü bir düzeye, derinliğe getirmeliyiz. Karşılıklı şikayetlerimizi müzakereler yoluyla gidermeye çalışmak zorundayız” ifadelerini kullanması da bu füluğ rörüntüyü destekler mahiyetinde.
* * *
Özellikle içinde bulunduğumuz son dönemdeki tabloya da vurgu yaparak “Geçtiğimiz gün açıklanan büyüme rakamları artık ekono minin yıllık olarak pozitif büyümeye geçtiğini gösterdi ancak işsizlik oranlarımız hala tarihi olarak yüksek seviyelerde seyrediyor. Belli oluyor ki bu yılki büyüme oranımız yüzde yarım civarında gerçek leşecek. Önümüzdeki yıl Orta Vadeli Program yüzde 5 büyü me hedeflemiş durumda, uluslararası kuruluşların tahminleri ise şimdilik yüzde 3 civarında. Hesaplarımız, yüzde 5’in altında bir büyümenin işsizliği daha da yükseltebileceğini gösteriyor. Yani yeniden büyüme ye geçiş çok kritik öneme sahip.” Derken ayrıca “Güven ortamı tesis edilmeli” sözünün öne geçmesi oldukça üstünde durulmasu ge reken bir durum.Bu kapsamda Kaslowski, dünyadaki güç dengesinin değiştiğine işaret ederek, “Türkiye gibi, orta büyüklükteki devletle rin bölgesel çıkarlarının da büyük güçler tarafından göz ardı edileme yeceği bir çağda yaşıyoruz. Türkiye’nin kendi güvenliği açısından gerekli gördüğü adımları atıyor” Türkiye’nin, Rusya’dan aldığı S-400 füzeleri nedeniyle müttefik ülkelerle sürtüşme yaşadığını anımsa tan Kaslowski, şu ifadeleri kullanırken:“Ülkemizin çıkarı, Rusya ile iyi ilişkilerini sürdürürken ait olduğu ittifakın üyeleriyle arasındaki anlaşmazlıkları aşmaktan geçiyor. Müttefiklerimiz de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra zedelenen güven ilişkisinin tamiri için adım atmalıdır. Ülkemizin yakın geleceğini kaybetmemek, 21’inci yüzyılın çetin rekabet ortamında kaybolmamak için somut bir yol haritasına ihtiyacımız var. Bu yolu döşeyen taşlar demokrasidir, bü yümedir, istihdamdır, eğitimdir.”sözlerinin de dikkate alınması ge rekiyor.
* * *
Diğer taraftan da Ülkemizin iktisadi sorunları yönünden önümüzdeki aylar ve sonrası durumundaki yıllara göre bir öngörü yapmak gerekir se;Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadaki jeopolitik riskler ya nında ayrıca küresel risklerin Ülkemize olan yansımalarını da dikka
te almak gerekiyor.Mamafih en önemlisi ve görünmeyen risk pozis yonundaki biyo-güvenlik kavramı şimdiye kadar hiç olmadığı sevi yede bizdeki önemini kaybederek GDO’lu ürünlerin özellikle ithalat ağırlıklı olmak üzere sadece kapitalist ülkelere yüksek gelir sağlama amaçlı Yurdumuza girmeye devam etmesi; çevre ve insan sağlığına son derece zararlı olan GDO’lar sadece şirketlerin para kazanması içindir. Zira genetiği değiştirilmiş tohum üreten firmalar aynı zaman da tarım ilacı üretiminde de ilk sıralarda yer almaktadır. Tohum paza rının 1. sırasında bulunan Monsanto aynı zamanda dünyanın 5. Bü yük tarım ilacı üreticisidir. Tohum üretiminde ikinci sırayı alan Du Pont, tarım ilacı üretiminde 6. sırada, tohum üretiminde 3. sıradaki Syngenta ise tarım ilacı üretiminde 2. sırada gelmektedir. Onun için dir ki aynı zamanda dünyada genetiği değiştirilmiş tohum da üreten bu şirketler ürettikleri tarım ilacını da maksimum düzeyde satabil mek için herbisite dayanıklı tohumlar üretmektedirler.
* * *
Sonuç olarak,Türkiye ekonomisinde bugün ve gelecekte karşımıza çıkabilecek tüm risklere bir göz attığımızda; Dünyadaki küreselleş menin hızla büyümesi ve bu büyümenin getireceği risklere ek olarak teknolojik alanda gerçekleşebilecek çok hızlı büyümeye karşı Türki ye’nin gerektiği gibi ayak uyduramaması riski bilhassa öne çıkmak tadır.Bu riskin tolerasyonu ile gelişmekte olan ülkeler statüsünden gelişmiş ülkelere statüsüne biran önce geçebilmek için israf kaygusu nun bir kenara bırakılarak tüm imkanların bütünüyle seferber edilmek suretiyle ihracatar dönük yüksek katma değerli ileri teknoloji üretme nin çarelerini aramamız gerekmektedir.Ülkemizde bu potansiyel her zaman var olmuştur.Esas mesele bağnazlıktan kurtularak eğitim kali tesinin nitelik ve nicelik açıdan yükseltilmesindeki engellerin ortadan kaldırılarak yüksek standartta eğitim uygulamasının cari olmasının sağlanmasıdır.Bunun için Milli Eğitime ayrılan bütçenin tüm bakan lıklara ayrılan bütçenin çok çok üstünde olması temin edilmeli;demok ratik parlementer rejimin tüm unsurlarıyla Türkiye’nin fabrika ayarla rına geri dönmesinin temin edilerek mihenk taşlarının yerli yerine oturtulması sağlanmalıdır. Bunun için de Büyük Kurtarıcımız ve Cumhriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şu sözünü hatırlamak yeterli olacaktır:”Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce bü yük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu var dır.