Bu kapsamda analistlerce özellikle güvensizliğin TL'yi kırıl gan duruma getirdiğini ve kurdaki gelişmelere karşı dikkatli olunması gerektiğini söylüyorlarsa da; bu arada hafta içinde yaşanan ABD-Çin ticaret savaşının yanı sıra son zorunlu kar şılık düzenlemelerinin Türkiye’de para politikası bileşiminde gevşeme endişeleri yaratmasının baskısının gözlendiği Dolar /TL paritesinin 19 Haziran’dan bu yana ilk kez 5.85 seviyesini aştığı izlendi. Bu çerçevede Reuters’a küresel ticaret savaşı endişeleriyle gelişmekte olan ülke para birimlerinde de satış eğilimi olduğunu söyleyen bir bankacı, “Londra piyasasının açılışıyla kurda da hareket oluyor. Geçen haftaya kadar TL’ye bakış açısı iyiydi ancak son zorunlu karşılık kararı TL’ye yö nelik algıyı bozmuş görünüyor, diğer para birimlerine göre de TL’nin performansı kötü.Bu hafta içinde likit piyasadaki sert yükseliş de olumsuz bir hava yarattı. Son iki hafta hem içeride hem dışarıda yaşanan gelişmelerin ardından TL daha rahat satılabilir hale geldi değerlendirmesinin yapıldığı görül dü.Aynı bankacı kurun 5.85’in üzerinde kalıcı olmasının kayıp ların sürmesi konusunda bir sinyal niteliğinde olacağını söyle yerek, bu seviyenin üzerinde 5.96-5.98 seviyelerine işaret edi yor. Investing.com’dan Şenay Şerefoğlu “Dolar/TL kuru önemli direnç olan 5,87’ye yaklaşıyor ve bu direnç üzeri günlük kapa nış kurda 6,0 hareketini hızlandırabilir” sözleri yanı sıra da analistlerce “5,64 üzerinde bir yükselişin sürmesi” bekleniyor.
* * *
Küresel piyasalardaki siyasi belirsizliklerden kaynaklanan risk algılamalarının Türkiye’ye olan yansımaları ise gün geçtikçe etkisini arttırıyor. ABD Başkanı Trump’un önümüzdeki günler de sergileyeceği tavıra göre izlenebilecek idari ve hukuki adım lar Wall Street’de çöküş yaratabilir. Çünkü SP500’e dahil şirket lerin yarısından fazlasının Çin içerisinde gerçekleştirdiği sabit yatırımlar bulunuyor. Piyasalardaki panik havasının birkaç haf ta daha sürmesi halinde reel ekonomiye kadar sirayet edip küre sel resesyonu (ekonomik durugunluk) tetikleme halinde ortaya çıkabilecek risklerin nasıl bir türbülans etkisi yaratacağı konusu ise belirsizliğini koruyor. Ayrıca buna ek olarak Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyadaki pozisyonu açısından bir takım riskleri de gözardı etmek mümkün değil. Çok tabii olarak bütçe deki bozulmaya yönelik yılın kalan kısmında bütçede artması beklenen fon açığının borçlanma limitlerinin aşılarak giderilme ye çalışılırken; bu adımların yaratacağı faiz baskısının TCMB’ nın faiz indirim ortamında göze batmadan tolere edilemeye ça lışılması ise gerçekte enflasyonun yükselmesinde etken olabile cek unsurlardan sadece birisi. Çünkü Devlet Bütçesindeki borç lanmanın her artışında reel enflasyon ne kadar saklanmaya ça lışılsa da çift rakamda kendini gösteren yüksek enflasyonun ar tış nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkması gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
* * *
Çünkü Belirli bir dönemde bütçe gelirleri ile giderleri arasında giderler lehine ortaya çıkan fark olarak tanım lanan bütçe açıkları ile fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artış olarak tanımlanan enflasyon oranı birbirini tetikleyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.Enflasyon, bütçe açıklarına neden olurken bütçe açıkları da enflasyonu olumsuz yönde etkilemek tedir. Mamafih enflasyonist ortamda vergi gelirlerinin reel değe ri azalarak bütçe açıkları da artmaktadır. Artan bütçe açıklarının finansmanında merkez bankalarının emisyon yoluyla para arzını artırması da yine enflasyon oranının artmasına neden olmakta
Öte yandan enflasyon oranının yükselmesinde etken olan un surlardan birisi durumundaki maliyet enflasyonu ile arz yeter sizliğinden kaynaklanan yüksek enflasyon faslının analizinde ise; Bu konuda Prof.Dr.Esfender Korkmaz’ın;” Sabit giderler aynı kaldığı için kapasite kullanım oranı düşünce üretilen ürün başına maliyetler de artıyor.” Değerlendirmesine de ek olarak; “Türkiye de ayrıca imalat sanayiinde maliyet artışlarına neden olan faktörler de var.” Şeklindeki açıklamasına göre, maliyet enflasyonu ile düşük kapasite kullanımı arasında çok yakın iliş ki bulunmaktadır.
* * *
Sonuç olarak, Türkiye geçmiş tarihinde de birçok kriz deneyimi yaşamış bir ülke olarak enflasyonist bir geçmişe sahiptir. Türki ye’de özellikle de bütçe dengesinin parasal finansman yöntemi ile sağlanması uzun dönemde fiyatlar genel seviyesinin sürekli olarak artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla böyle bir enflas yonist ortamda enflasyondaki artışlar sadece vergi gelirlerinin reel değerini düşürmekle kalmamış, bunun yanı sıra harcamala rın reel değerini de düşürmüştür. Dolayısıyla gelir ve gider ara sındaki farkı yansıtan bütçe açığı artmamış tersine enflasyonda ki artışlarla birlikte azalmıştır. Gerçekte çift rakamlı %16-17 lerde gezen yüksek enflasyon oranındaki gıda maddelerini ağır lığına bakıldığında %20 lerde bulunuyor. TÜRKIYE İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyon sepeti ve madde ağırlıklarını da yıl başlarında güncellediği de düşünülürse; buna göre, sepette en büyük paya sahip olan gıda ve alkolsüz içecekler ile konutun ağırlığı artarken, ulaştırmanın ağırlığı azaltıldı. Enflasyon sepeti bu yıl, 418 madde, 895 madde çeşidini kapsayacak. Sepette 28 bin 711 işyeri ve 4 bin 274 konuttan her ay 544 bin 256 fiyat derlenecek. Enflasyon sepetine hazır et yemekleri, konserve balık, hazır sütlü tatlılar, dereotu, nane, roka, tere, fındık ezme si, çocuk elbisesi, evcil hayvanlar için gıda harcamaları, saat ve kadın çantası girerken, anaokulu ücreti çıkarılmış bulunuluyor. Ancak hükümet otoritesince gerçekten yıl sonu enflasyon hede fine eğer ulaşılmak isteniyorsa; tarım ve hayvancılık sektörle rinde yapılması gerekli yapısal reformların zaman geçirmeden gerçekleştirilmesi yanında; mümkün olabildiğince ithalat yeri ne Yurt içi ihtiyacın tüm üreticilerin gerektiği gibi Devletçe desteklenmek suretiyle Ülke içinden karşılanması esas alınma lıdır.