Öteden beri halen gündemini koruyan “faiz indirimi” nin yapılacağı tartışmaları sürerken, hiç de hesapta olmayan dolarizasyon riski karşısın da değerlendirmede bulunan Sesmir Kurumsal ve Finansal Danışmanlık A.Ş. Başkanı Orhan Ökmen’in Analizine göre; “Enflasyonun bundan böyle yukarı çıkmayacağına ilişkin temelsiz bir deklerasyona ve faiz oranlarında düşüşe geçme talimatına göre şekillendirilecek bir para politikası arzusu, yeni ve eskisine göre daha kuvvetli bir kur/enflasyon sarmalı riskinin Enflasyonun bundan böyle yukarı çıkmayacağına ilişkin deklare edilen temelsiz bir deklarasyona dayalı olarak, gelecek aylarda TUİK tarafından hesaplanacak enflasyon oranlarında ilan edilmesi muhtemel düşüşlerin istatistiki ve saha inandırıcılığı bulunmayacaktır. Zira enflasyonun yönünün yukarı olduğu netleşmiştir. Zira yükselmesi devam eden ÜFE’den TEFE’ye geçiş sürecinin daha tamamlanmamış olması, MerkezBankası’nın uyguladığı para politikasının sıkı olamaması ve bu nedenle tüketici talep artışının dizginlenememesi,orman yangınlarının gıda fiyatları üzerinde yaratmaya başladığı yukarı yönlü uzun vadeli baskıların artması, küresel enflasyonist gelişmeler, üretim ve tedarik sınırlamaları bundan sonraki kısa ve orta vadeli dönemlerde Türkiye için enflasyon oranlarını daha da artıracaktır. Bunun aksine dizayn edilecek düşüş serileri inandırıcı olmayacaktır.” Sözleriyle olası kafa karışıklığına işaret ediyor.

* * *

Zira Orhan GÖKMEN’in bu değerlendirmesine bakılırsa;“Baz yılı etkisine bağlı olarak enflasyonda yıl sonuna doğru oluşacak muhtemel düşüş illizyonlarını TCMB’nin faiz düşürme gerekçesi yapması halinde, kendini kandırmaktan başka bir anlamı olmayacak.Burada asıl tehlike FED ‘in yılın son çeyreğinde daha sıkı para politikasına geçme olasılığının artması, TL’den çıkışı tamamen tartışmasız hızlandıracak.Buna göre hem içeride hem de dışarıda yükselen enflasyon ve ayrıca FED kararına dayalı olarak TL’de başlayacak satış dalgası bir yandan dolarızasyonu artıracak, bir yandan da içerdeki yabancı sermayenin son kalıntılarının kaçışını hızlandırması da büyük olası. Orhan GÖKMEN’e göre;”TCMB’nin yapacağı tek önlem, derhal politika faizinde önden yüklemeli yüksek bir artış yapılmasıdır.”ikazının da öne çıktığı izleniyor.Mamafih finansal kırılganlık açısından içinde bulunduğumuz ortam da özellikle dikkate alındığında; öteden beri dış yatırımcıyı Ülke içine çekebilme gayretinin öne çıktığı bir dönemde yabancı sermayenin kaçışını hızlandı racak yaklaşımlarla birlikte güven azaltıcı pozisyona girilme sinin getireceği riskleri de çok iyi hesaplamak gerekiyor.

* * *

Sonuç olarak, nitekim bu yöndeki Uluslararası Kredi Derece lendirme Kuruluşlarından Fitch’egöre;reel getirinin negatif bölgeye geçmesinin Türkiye’de halihazırda yüksek olan dolarizasyonu daha da artıracağını savunması yanında,Konuya ilişkin Bloomberg HT’ye değerlendirmede bulunan FitchRatings, Türkiye’de temmuz ayı enflasyonunun %18,95’e yükselmesi sonrasında reel mevduat faizlerinin eksiye geçtiğini, bunun da halen yüksek olan dolarizasyonu daha da artabileceği konusunda uyararak;Politika faizi olan %19’a dayanan enflasyon sonrası mevduatların 3 aylık ortalama reel faizi negatif bölgeye geçiyor.Değerlendirmesine yer verili yor.Fitch’in;”Türk lirasındaki değer kaybının bankacılık sektörü kredilerinin %36’sını oluşturan yabancı para cinsinden kredilere de risk oluşturacağını ve yabancı para borçlananlar için borç servis maliyetini artıracağını vurgulaması da sıkıntılı bir durum.Genel olarak literatürde enflasyondan faiz oranlarına doğru bulunan nedensellik ilişkisinde enflasyonun yükselmesi iktisadi karar birimlerinin para talebinin artmasına bu da dolaylı olarak faiz oranlarının yükselmesine neden olmaktadır. Faizlerden enflasyona doğru bir nedensellik ilişkisinde ise döviz kurları, girdi maliyetleri vb. faktörler aracılığıyla yurt içi fiyat düzeyini dolayısıyla enflasyonu etkilemektedir. Diğer bir ifadeyle yüksek faizler girdi maliyetlerini yükseltmesiyle yurt içi enflasyonu tetiklemektedir. Dolayısıyla söz konusu parasal değişkenler arasındaki etkileşimlerde gerek yüksek faizler gerekse yüksek enflasyonun nedenlerinin hem kendi dinamikleri çerçevesinde hem de onları etkilediği düşünülen diğer makro değişkenler çerçevesinde dikkate alınmalıdır. Ayrıca varyans ayrıştırması sonuçlarına göre enflasyon ve nominal faiz oranları arasında Türkiye için tek yönlü, Brezilya ve Endonezya için çift yönlü nedenselliğin bulunduğu seçili üç ülke için enflasyonun nominal faiz oranlarındaki değişimleri açıklamada daha etkili olması, politika yapıcıların kısa vadede enflasyonu kontrol altına alacak, uzun vadede ise fiyat istikrarını sağlayacak nitelikte politika önlemlerini hayata geçirmeleri gerekmektedir.