Enflasyon kavramı siyasi, ekonomik ve sosyal hayatta farklı tanımlamaları yapılabilen geniş bir kavram aolmak la birlikte ortak vurgu fiyatlar genel düzeyindeki yükselme olarak karşımıza çıkmaktadır.Belirli bir dönem boyunca fiyatlar genel düzeyinde gözlemlenen yüzde artış oranı da enflasyon’ olarak tanımlanmaktadır.Bu kapsamda fiyat artışları toplam talebin ya da aynı anlama da gelmek üzere ekonomideki toplulaştırılmış harcama düzeyinin toplam üretimden fazla olmasından, parasal yetkililerce uygulanan ve üretim artışıyla desteklenmeyen, aynı zamanda iktisadi bireylerin ellerinde tutmak istedikleri miktarın üzerinde ekonomideki sürekli para arzı artışlarından, ulusal paranın dış değerinde gözlemlenen sürekli değer kayıpları aracılığıyla artan dış alım maliyetlerinin yurt içi fiyatlar genel düzeyine yansıtılmasından, üretim faktör gelirlerindeki örneğin ücretlerdeki ve karlardaki yüksek artışların girişimciler tarafından hammadde ve işlenmiş mal fiyatlarına yansıtılmasından ileri gelebilmektedir.Bu durum da enflasyonun talep-çekişli ya da maliyet-itişli etkenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkabileceğini ortaya koymak tadır.
* * *
Diğer taraftan da özellikle resesyon(durgunluk) dönemle rinde uygulama konusu olan kamu harcamalarının finansmanına yönelik parasal yetkililerin denetiminde gerçekleşen parasallaşma olgusu ya da ekonomi içerisindeki mevcut iç borçlanma olanaklarının yarattığı borçlanma maliyetleri enflasyonist ortam üzerinde belirleyici bir işleve sahip olabilmektedir. Hal böyle iken,talep yanlı yaklaşımların dikkate alınması durumunda ise ekonomi içerisindeki talep baskısının fiyatlar genel düzeyi üzerindeki etkisini yansıtabilecek ve gerçekleşen reel milli gelirin potansiyel milli gelirden farkı şeklinde hesaplanan çıktı açığı enflasyonist yapıyı da olumsuz etkileyebilmektedir. Bir taraftan da Üretim yapısı üzerinde doğrudan etkisi bulunan maliyet kökenli ve arz yanlı etkenler ile fiyat oluşum yapısının uzun dönemler süregelmesine hizmet eden fiyat yapışkanlığı olgusu enflasyonun gelişimini belirleyen diğer olası nedenler şeklinde varsayılabilmektedir. Maliyet içerikli ücret ve döviz kuru gelişmelerinin Türkiye ekonomisinde enflasyon oranında meydana getirdiği olumsuzlukların geldiği noktada ise duruma daha ciddi ve süreğen enflasyo na sebebiyet verdiği de artık bilinen bir gerçektir.
* * *
Özellikle son yıllarda ortaya çıkan uzun dönemli durağan bir ilişki kapsamında Türkiyeekonomisindeki enflasyonist yapı üzerinde en fazla etkiye sahip bileşenin tartışmasız şekilde döviz kuru olduğunu göstermektedir. Bunun en açık sebebi iktisadi açıdan üretim fonksiyonlarının ağırlıklı şekilde ithalata bağımlı olması yanında bu gidilerin nerede ise tamamının dövizle sağlanabilmesine ek olarak; üretici-tüketici arasındaki açık ara fiyat farkını tolere edebilecek sistemin bir türlü kurulamamasından kaynaklanmaktadır. Yine istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde döviz kuru şoklarının da yurt içi enflasyon üzerinde güçlü ve anlamlı bir etkisi gözlenmekte, döviz kuru üzerinde gerçekleşen bir standart hatalık pozitif bir şok enflasyonu şoku izleyen dönemde yaklaşık yüzde 0,65 arttırmaktadır.Elde edilen bu sonuç Türkiye ekonomisindeki enflasyonun önemli bir maliyet bileşeni taşıdığını göstermekte, enflasyonist yapıya karşı tasarlanan istikrar programlarının mutlaka döviz kurundaki gelişmelerinde dikkate alması gerektiğini ortaya koymaktadır.
* * *
Sonuç olarak; çok ilginç ve enteresandır ki,Türkiye ekonomisinin deneyimlemiş olduğu enflasyonist süreçle ilişkili olarak geçmiş veri gerçekleşmeleri doğrultusunda ortaya çıkan enflasyonist beklenti olgusu enflasyonun başlıca bir nedeni olarak belirlenmekte, ayrıca enflasyonist yapının talep çekişli etkenlerden ziyade pozitif parasal döviz kuru şokları temelli maliyet itişli bir özellik taşıdığı sonucuna ulaşılmaktadır.Dolayısıyla enflasyonla mücadele aşamasında politika yapıcıların iktisadi karar birimleri açısından enflasyonist süreç olgusunun ortaya çıkmasına neden olan fiyat düzeyi üzerindeki beklenti oluşum sürecini başarılı bir şekilde yönetmesi ve esnek bir döviz kuru sistemi altında döviz kuru üzerinde ortaya çıkabilecek pozitif şokları engellemeye çalışması başlıca politika önerileri olarak ortaya çıkmaktadır. Mamafih pratikte yaşananlara bakılırsa, enflasyonu besleyen bir sürü olgunun olduğu bir noktada döviz şokları nedenli girdi maliyetlerindeki esas yükselmeye sebep olan etkenlerin ola bildiğince yok edilmeye çalışılacağına çeşitli sebeplerle aksi yaklaşımlarla zaman içinde girdi maliyetleri fiyatlarının daha da arttırılması fasit bir döngüye kadar varmaktadır. Halbuki çözüm bellidir; döviz kuru üzerindeki pozitif şokları engelleyebilecek seri önlemler alınırken; TCMB nezdindeki döviz rezervinin olabildiğince maksimum seviyeye çıkarılmasına yönelik tamamen ihracata dayalı yüksek katma değerli ileri teknoloji üretme işlevinin Tübitak+Üniversite ve AR-GE im kanlarının bulunduğu sanayi kesimleri ile ortak yapılacak ç alışma ile mümkün olması her zaman söz konusu olabilir.
KAYNAK;Türkiye ekonomisindeki Enflasyonist Yapının Değerlendirilmesi(Levent Korap-Sema Dikilitaş)