TÜRKİYE EKONOMİSİNDE HİPERENFLASYONA DOĞRU

Abone Ol

Türkiye İstatistik Kurumu Şubat Ayı verilerine göre Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi(Yİ-ÜFE)bir önceki aya göre %2,35, bir önceki yılın Aralık ayına göre %5,68, bir önceki yılın aynı ayına göre %106,13 ve on iki aylık ortalamalara göre %53,21 artış gösterdi.Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara malında %124,67, dayanıklı tüketim malında %94,65, dayanıksız tüketim malında %86,43, enerjide %203,41, sermaye malında %88,52 artış da kayda geçti.Ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara malında %2,67, dayanıklı tüketim malında %1,70, dayanıksız tüketim malında %1,90, enerjide %11,69, sermaye malında %1,54 artış gerçekleşti.YD-ÜFE sektörlerinden giyim eşyası %70,32, basım ve kayıt hizmetleri %74,81, deri ve ilgili ürünler %80,17 ile endekslerin en az arttığı alt sektörler oldu. Buna karşılık kok ve rafine petrol ürünleri %203,41, ana metaller %148,50, metal cevherleri %129,34 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu. Özellikle enerji grubunda yer alan kok ve rafine petrol ürünlerinde %203,41’e varan artışlarla ana metallerde %148,50,metal cevherler deki %129,34 lük artışların domino etkisi yaratarak adeta hiperenflasyona doğru adım adım yaklaştığımızı gösteriyor.

* * *

Bu gidişatla ilgili belki aksini düşünenler olsa bile gerçekler tüm çıplaklığı ile alenen ortada; çünkü şu andaki Türkiye'nin 5 yıllık CDS priminin 2022 yılında en düşük 509.51 değerinde, en yüksek ise 691.95 değerinde çıkması yanında;TÜİK’in Şubat tüketici güveni endeksinin yeni bir karamsarlık dönemini başladığına da işaret etmesi yönüyle öyle zannedildiği gibi durum parlak değil.BloombergHT’ninMart ayı için yaptığı öncü çalışma da benzer yönde sonuç verdi. Ipsos ve Aksoy anketleri ise güven endekslerinden daha derin bir tüketim daralmasına ışık tutuyor. Bu durumu da izah etmek gerekirse stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) tehlikesi de burnumuzun dibinde beklemede. Bu arada her ne kadar Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya şartları açısından gündem konusu yapılmasa bile iç ve dış jeopolitik ve jeostratejikgelişmelerden soyutlanmamız mümkün olmadığı gibi; bir kısım dış mihraklarca Türkiye’yi ne olacağı belli olmayan belirsizlikler bataklığına çekmek isteyenlerin de pusuda fırsat arayışıyla ellerini heyecanla ovuşturdukları da izleniyor.Bütün bu gayretler küresel anlamda istihbarat örgütlerinin maşalığını yapan kesimlerce bir taraftan senaryo hazırlığı içinde olurken; diğer yönden de durum sal gelişmelerin odağında hareket ettiklerine de tanık oluyoruz.

* * *

Sonuç olarak,dış gelişmelerin en öndeki birinci planında Rusya-Ukrayna arasındaki savaş ve finansal piyasalara yansımaları tüketici güvenindeki gerilemenin temel nedenleri gibi görünüyor. Bu sürece ek olarak da karyakıt fiyatlarında üst üste görülen yüksek oranlı artışlar da gerilemenin bir diğer nedeni olarak öne çıkıyor. Aslında maliyet enflasyonunun zirve yapma sında en fazla paya sahip olan ve artık süreğenleşme moduna giren akaryakıt zamlarının mutlak şekilde şu ve ya bu tarzda bir formülle önüne geçilmesi elzem olmaya başlamıştır.Hal böyle iken,tarım ve hayvancılık sektör lerindeki açıkça yaşanan yüksek maliyet endeksli gerilemelere bakılırsa; siyasi otoritenin sürdürdüğü ithal bağımlılığı ile de birleşen gelişmelerin gelecekteki güvenli gıdaya erişim konusunda bir takım zorluklara da işaret etmektedir. Çünkü Yurt içinde üretilme zorluğu bulunan ancak ithalatla talep açığının kapanabileceği yö nünde gelinen nokta gerçekçi bir değerlendirme ile buğday ürünü başta olmak üzere talep esnekliği yüksek olan bir çok ürün bazında stratejik ürün olma özelliğinin gün geçtikçe daha da arttığı; bunun yanında hiperbilinmelidir ki;enflasyona doğru süratli bir gidiş başladığı izlenmektedir.Bu itibarla bilinmelidir ki “Zorlukları bertaraf edenler, daha zorluk meydana çıkmadan tedbirini alanlardır. Düşmana galip gelenler düşmana hazır olmadan saldıranlardır.”(Sun Tzu)