TÜRKİYE EKONOMİSİNDE TARIM SEKTÖRÜ BORÇ BATAĞINDA!.....

Abone Ol

Görünür o ki Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz tüm sektörü ve kesimleri olumsuz etkiledi. Krizden etkilenen bir kesim de çiftçiler. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) sektö rel kredi verileri, çiftçinin içinde bulunduğu borç batağının katlana rak arttığını ortaya koydu. Buna göre, tarım sektöründe takipteki kredi miktarı, 2019 Haziran’da bir önceki yılın aynı ayına göre yüz de 54.8 artarak 4.3 milyar TL’ye kadar yükselme gösterdi. Aynı dö nemdeki toplam nakdi krediler de yüzde 10.4 yükselerek 108.6 mil yar TL’ye çıktı. 2019’un ilk 6 ayında ise takipteki kredilerin artış oranı yüzde 10.3 olurken, aynı dönem aralığındaki toplam nakdi krediler ise yüzde 5.6 oranında artmış oldu. Mevcut bu rakamlar çiftçinin kredi borçlarının rekor kırması anlamına geliyor.Son re kor geçen sene kırılmıştı. Geçen yıl 2018 Aralık itibarıyla takipte ki kredi miktarı 3.8 milyar TL iken, toplam nakdi kredi miktarı ise 102.1 milyar TL idi. Geçen yıl tarımsal girdilerin çok arttığını, bu nun bir miktarının döviz kaynaklı bir miktarının da piyasa istikrar sızlığından kaynaklandığını dile getiren Çiftçi Sendikaları Konfede rasyonu (Çiftçi-Sen) Başkanı Abdullah Aysu;” “Çiftçiler bir nevi kumar oynadı. Bir önceki yılın borcunu ödeyemeden üretim yaptı lar. Bu da borçlanma oranlarını artırdı. Bu arada Ağırlıklı olarak meyve üreticileriyle hububat üreticilerinin daha fazla borç yükü altında olduğuna işaret eden Aysu, “Tarım destekleri zamanında ödenmedi ve üreticiler artan maliyetlerin de etkisiyle üretim girdi lerini karşılamada güçsüz kaldı” şeklinde bilgilendirmede bu lunması ise tarım sektöründe gelinen son noktaya işaret ediyor.

                                *       *        *

Gerçekte mevcut duruma bakıldığında; Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birine yakın bölümü tarımsal ya da kırsal alanda yaşıyor ol  duğu halde milli gelirde tarımın yeri ancak % 8 – 10 düzeyinde     bulunuyor. Türkiye’de tarım sektöründe göze çarpan eğilimler, küçük meta üretiminin yaygın olması, toprak dağılımının çok par çalı olması ve verim düşüklüğüdür. Tarım kesiminde nüfus artış hızı ise ülke ortalamasının üstündedir, bu olgu miras yoluyla top rakların küçülmesine sebep olmakta ve kente olan göçü hızlandır maktadır. Oysa ki küçük parçalara bölünmüş yaygın toprak yapısı maliyetleri yükselterek tarım üretiminde verimsizliğe yol açmakta dır. Mamafih dünyada tarım ve hayvancılıkta da bir modernleşme ve dönüşüm söz konusudur. Tarım sektörü günümüzde artık yeni teknoloji ile ve çağdaş ekonomik normlarla geliştirilen bir sektör dür. Bu nedenle tarım sektörünün hızlı transformasyonu için Ülke mizde de toprak toplulaşması ve yeni teknoloji kullanımı kaçınıl maz hale gelmiştir. Hal böyle iken, tarım sektörünün doğal koşul lara bağlı olması, risk ve belirsizlik faktörlerini güçlendirir.Ayrı  ca, tarımın arz ve talep esnekliğinin katı olması ve üretim periyo dunun diğer sektörlere göre uzunluğu, tarımsal desteklemeleri ve tarıma dayalı sanayilere yönelişi de gündeme getirmektedir. Bu yöndendir ki tarım sektörünün özelliği gereği desteklemeye muh taç olması gerçeği pek çok ülke tarafından kabul edilerek, çeşitli destekleme ve koruma tedbirleri uygulanmaktadır.

                                *       *        *

Diğer taraftan da Mevcut politikaların etkinliğini yitirmesi nede niyle, içinde bulunduğumuz küreselleşme sürecinde tarım Avrupa Birliği ile entegrasyonda öncelikle geliştirilesi gereken bir sektör olarak belirmekte, Dünya Bankasının liberalleşme politikaları ve Dünya Ticaret Örgütü kuralları karşısında zorlanmakta ve uyumu güçleştirmektedir. Bugüne kadar uygulanmakta olan kendi kendine yeterli olmaya yönelik politikaların çok taraflı anlaşmalarda yer aldığı şekliyle, gerekli görülen Tarım Reformları çerçevesinde de ğişerek, ülkelerin önemli ürünlerde kendine yeterli olma politika ları yanında karşılaştırmalı üstünlüğe sahip ürünleri yetiştirmeleri ve piyasa fiyatlarına hassasiyeti artırıcı politikaların benimsenmesi öngörülmektedir. Öte yandan da Ülkemiz şartlarında tarım kesimin de sanayi kesiminin aksine, azalan verim kanunun geçerli bulun maktadır. Bu durum tarım kesiminde fazla sermaye kullanılmasını önlemekte, dolayısıyla sermaye-yoğun teknolojinin uygulanmasını da sınırlı  kılmaktadır. Çok sayıda ve dağınık olan tarımsal işletme ler ürettikleri ürünleri genellikle tam rekabete çok yakın piyasalar da sattıkları halde, ihtiyaçları olan girdileri oligopolistik, hatta bazı hallerde monopsonistik piyasalardan sağlamaktadırlar. Devlet mü dahalesi olmadığı taktirde, tarımsal üreticiler bu piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırlarken, gerekse ürünlerini arz ederlerken iki yönlü sömürüye açık durumdadırlar.

                                         *       *        *

Sonuç olarak, tarım sektöründe açığa çıkan işgücü fazlasının kent lere, özellikle de batı kentlerine yönelmesi, sosyal sorunlara neden olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Sanayi toplumlarında kentleşme, kentlerin çekişi ile gerçekleşmiştir. Böyle bir çekiş gücü oluşturul madan, kırsal alandaki işgücü fazlasını kentlere yöneltmek gerçek çi ve yararlı bir politika olarak görülemez. Büyüme stratejileri ülke nin sahip olduğu üretim faktörlerine göre belirlenmek durumunda dır. Emek arzı artan, çalışabilir nüfusunun önemli bir bölümü işsiz veya çalışmayan ekonomilerde büyüme, atıl işgücünün hızla üretim sürecine alınmasıyla sağlanır.Tarım sektöründe koruma çok yaygın bir uygulamadır ve günümüzde dünyada yüzde 40 düzeyindedir ve uluslar arası düzeyde 2013 yılına kadar tarımsal ihracat üzerindeki sübvansiyonların kalkması kararı alınmıştır. Oysaki gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye de tarım sektörünü desteklemek zorunda dır. Türkiye'nin faktör yapısını dikkate alan büyüme stratejilerinin temel öğesinin istikrar olduğu düşünülürse, belki de önce tarımsal kökenli sanayi, daha sonraları da gerçek sanayi üniteleri oluştur mak ve göç sorunu yaratmadan, ve tarımsal yeterliliğin ortadan kalkmasını engelleyerek sanayi filizleri oluşturmak çözüm olabilir.   Ayrıca üretici-tüketici arasındaki aşırı fiyat farkının kaldırılabil mesi için de öncelikle girdi maliyetlerini düşürecek önlemlerle beraber Devletin denetiminde olmak üzere üretim kooperatifleri nin oluşturulması yanında, ürün kaybının önüne geçmeye yönelik her türlü tedbirlere ek olarak ambalajlama-nakliye-pazarlama ve  satışla ilgili zincirleme organizasyonların yasal çerçeveye bağlana  rak gerektiğinde finansal desteklerle teşvik sistemleri uygulanmalı   dır.