Küresel pandemi kovid-19 vakalarının geldiği en son noktada pandemi her yeni bir ülkeye yayılım gösterdikçe aslında dünya üzerinde çok farklı konuda değişimlere sebep olmaktadır. Birçok sektörde ve alanda farklılıklar yaşanmasına, kimi sektörlerde yükselişe kimi sektörlerde düşüşe sebep olmuş olan bu virüs, özellikle de lojistik alanı için büyük değişiklikler yaşanmasına neden olmuştur. Bu değişikliklerden birisi de dünya pazarları ve ticareti için büyük önem taşıyan tedarik zinciri üzerinde olmuştur. Korona virüs salgınının tedarik zinciri üzerindeki etkisi o kadar büyük ki bunun en büyük sebebi de aslında salgının Çin gibi dünya pazarı için önem taşıyan bir ülkede başlamış olmasıdır.Kısaca belirtmek gerekirse Tedarik zinciri kavramı kısaca, herhangi bir ürün veya hizmetin üreticisinden, ham maddesinden son alıcıya kadar geçirmiş olduğu süreçlere verilen isimdir. Herhangi bir sektör için tedarik zinciri halkalarının her biri önemlidir ve herhangi bir halkasında meydana gelene değişim de bu sebeple diğer bütün halkaları çok büyük değişikliklere sebep olacak kadar etkilemektedir. Özellikle dünya pazarı, ticaret alanında Çin gibi kalabalık ve sürekli üretim yapan bir ülkenin yeri çok önemlidir ve hatta tedarik zinciri üzerine yapılan araştırmalar sonucunda %16 kadar büyük bir oran taşımaktadır.

                                *      *       *

O nedenledir ki yalnızca bu yıl 170 milyar doların üzerinde dış borç ödemesi olan Türkiye’nin yükü, küresel ekonomide ki çalkantılar, koronavirüsün ekonomiye verdiği zarar nedeniyle Türkiye’nin üretim odaklı sanayisinin bu pandemide yok olmayarak, ayakta kalmasını sağlayacak tedbirleri alması, krizi olabilecek en az hasarla mutlak şekilde atlatabilmesi gerekiyor. Çarpıcı olabilmesi bakımından da İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, koronavirüste yeni dalgalar olmasa bile, pandemik krizin ülke ekonomilerinde yarattığı etkinin güçlü bir yıkıcılıkta olacağını söylemesi yanında "Koronavirüs nedeniyle sektörlerin toparlanması 10 yılları alacak. İşsizlik yükselecek. Yoksulluk artacak. Dünya genelinde eşitsizlik ve ülkelerde de de daha otoriter yönetimler göreceğiz." şeklinde değerlendirmede bulunması da işin boyutunu daha da ciddileştiriyor. Nitekim bir zaman sonra Dünya Bankası’nınTürkiye Ekonomik İzleme Raporu’nda,Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,8 oranında daralacağının öngörüldüğü, 2021 yılında ise nasıl bir toparlanma yaşanacağının belirsizliğini koruduğu ifade edilmesinin bu durumu açıkça teyit ettiği izlenmekle birlikte,“Koronavirüs salgınının yol açtığı şokun etkisi 3,3 milyon kişiyi yoksulluğa sürükleyebilir. Ancak, bu insanların dörtte üçü, Türk yetkililerin pandeminin ilk andaki etkilerine karşı uygulamaya konulan hedefli sosyal destek programlarının genişletilmesi yoluyla yoksulluğa düşmekten kurtarılabilir” değerlendirmesi yapılıyor.

      *      *       *

Sonuç olarak, Dünya Bankası’nın söz konusu raporunda ayrıca; koronavirüs salgınını kontrol altında tutma ve ihtiyatlı tutumu sürdürme ihtiyacının tüketimi dizginlerken, şirketlerin borç yükü yatırımlarını baskıladığına vurgu yapıldığı, yatırımlar ve iş gücüne katılımdaki düşüşün Türkiye ile diğer yükselen ekonomilerin verimlilikte ve potansiyel milli gelirde yaşadığı düşüşü daha da ağırlaştırmasının beklendiğinin açıklanması da ciddi bir öngörü.Bu nedenle ekonomide tedarik zinciri başta olmak üzere diğer bütün birbirini bağlayan tüm halkalardan zayıflama sürecine girenleri güçlendirip sağlamlaştırmak zorundayız.Mamafih ekonominin kısa orta ve uzun vadede sağlam temeller üzerine  oturmasını sağlamak adına da uzun dönem siyasi alışkanlık haline gelinen popilizmin derhal terkedilerek; Türkiye’nin iktisadi gerçekleri üzerinden hazırlanacak plan ve programların uygulamaya geçirilmesinde büyük yararlar bulunmakta olup,bunun için de Ülkemizin mutlak şekilde tam anlamıyla ihraç odaklı ileri teknolojiyle eşleşen yüksek katma değerli marka üretme kapasitesi yaratılarak, müstakil şekilde kurgulanacak bir sanayi alt yapısı ile meydana gelecek ivmenin; diğer tüm sektörlerle koordinasyon temini ile üretkenlik ve maksimum verimlilik kıstasının ilke edinilmesi de büyük önem taşımaktadır.Ancak bu yapılırken de,Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e ait olan;Bu millet ve memleket ilme ve irfana çok muhtaç; eğitim ve öğretim görmek için, ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek ise boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.”sözünü de daima hatırda tutmak durumundayız.