Otizm oranlarındaki artışın nedenlerine değinen Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Nöroloji Uzmanı Dr. Ece Gültekin, en önemli sebeplerden birinin erken teşhis ve tarama oranlarındaki yükseliş olduğunu belirtti. Dr. Gültekin, "Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), beynin sinyal iletimindeki bozukluklar sonucu bireylerin iletişim, etkileşim ve öğrenme biçimlerinde farklılıklar gösterdiği nörolojik bir durumdur. Son yıllarda otizm tanısı konan bireylerin sayısındaki artış, daha fazla sayıda çocuğa erken dönemde tanı konulması ve tarama testlerinin yaygınlaşmasıyla doğru orantılıdır. Bu durum, toplumsal farkındalığın arttığını ve otizm konusunda daha fazla bilinirlik kazanıldığını gösteriyor" diye konuştu.
ABD VE ÜLKEMİZDEKİ DURUM
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye’deki otizm tanısı alma oranlarından bahseden Dr. Gültekin, “2020 yılına ait bir araştırmaya göre, ABD’de 8 yaşındaki her 36 çocuktan biri otizm tanısı alıyor. 2000 yılında ise bu oran 150'de 1’di. Türkiye’de ise, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 2023-2030 Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik II. Ulusal Eylem Planı'na göre, 2000 yılında her 150 çocuktan biri otizm tanısı alırken, 2020’de bu oran 36'da 1’e yükseldi. Başka bir deyişle Türkiye’de 2000 yılından 2020 yılına kadar otizm oranındaki artışın yüzde 316,67 olduğu görülüyor. Bu artış, otizm tanısının daha kapsamlı bir şekilde konulmasına ve toplumsal farkındalığın artmasına bağlanıyor” ifadelerini kullandı.
GENETİK VE ÇEVRESEL ETKENLER
“Otizmin kesin nedenleri hala tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi önemli bir rol oynamaktadır” diyen Dr. Gültekin, sözlerine şöyle devam etti:
"Anne adaylarının hamilelik sürecindeki bazı faktörler ve çevresel kirlilik gibi unsurlar, otizm gelişiminde rol oynayabiliyor. Özellikle Frajil X sendromu, tüberöz skleroz kompleksi ve Prader-Willi sendromu gibi genetik bozukluklar otizmle ilişkilendirilebilmektedir. Otizm teşhisindeki artış, geçmişte düşük tarama oranlarına sahip bazı demografik gruplarda daha belirgin hale gelmiştir. Kadınlar, bazı etnik ya da demografik gruptaki çocuklar, prematüre doğanlar ve ileri yaşta ebeveynlik gibi faktörler de artışı tetikleyebilecek etmenler arasında yer alıyor. "
‘ERKEN TEŞHİS HAYATİ ÖNEME SAHİP’
Otizm tanısının genellikle gözlemler ve ebeveynlerle yapılan görüşmelerle konulduğunu belirten Dr. Gültekin, erken yaşta yapılan taramaların bireylerin gelişimi açısından büyük farklar yaratabileceğini söyledi. 18-24 ay arasında yapılan tarama testlerinin, potansiyel otizm vakalarını erken dönemde tespit edebileceğini anlatan Dr. Gültekin, ebeveynlerin bu testleri ihmal etmemeleri gerektiğini ekledi. Erken müdahale ile otizmli çocukların bilişsel, sosyal ve iletişim becerilerinin önemli ölçüde geliştirilebileceğini aktaran Dr. Gültekin, “Üç yaşına kadar başlanan tedaviler, çocukların gelişimine önemli katkılar sağlar” dedi.
‘FARKLI TEDAVİ VE TERAPİLERLE GELİŞİM SAĞLANIYOR’
“Otizmin kesin bir tedavisi bulunmamakla birlikte, erken yaşta başlanan tedavi yöntemleri, bireylerin gelişimine büyük katkı sağlıyor” diyen Dr. Gültekin, konuşma terapisi, ergoterapi, sosyal beceri eğitimi ve duyusal entegrasyon terapisi gibi destekleyici tedavi yöntemlerinin otizmli bireylerin günlük yaşam becerilerini geliştirdiğini ve ailelerin de sürece dahil edilmesinin önemli olduğunu belirtti. Dr. Gültekin, erken müdahalenin, otizmli çocukların gelecekte daha bağımsız ve sosyal bir yaşam sürmelerine yardımcı olabileceğini ve bunun toplumda daha fazla farkındalık yaratacağını ifade etti.