Siyasi otorite popilist bir yaklaşımla ekonomide işler iyi gidiyor diyor ama bir de gelişmeler Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Veysel Ulusoy tarafından yorumlandığında durum çok fark lı;” Yeni Ekonomi Programı'ndaki hedeflerle birlikte Türkiye'de artık üç farklı enflasyon olduğunu belirten Prof. Dr. Veysel Ulu soy, bunları kamunun enflasyonu, tüketicinin enflasyonu ve hal kın enflasyonu olarak sınıflandırırken, Ulusoy, "Hedeflenen enf lasyon adıyla, tüketici ve üretici enflasyonunun yanında, üçüncü bir enflasyonumuz var; Hafife almayalım bu yeni finansal ürünü, bu yeni enflasyonu.Cebimize örtülü bir vergi olarak etki edecek, gelir dağılımını bozacak, açıkçası tüm dengeleri değiştirecek bir etki alanına sahip olacak nitelikte... Nasıl mı olacak bu? Bunun yanıtı YEP’teki şu cümlede saklı: “Kamunun fiyat belirleme ve yönlendirme politikasına tabi belirli alanlarda, geçmiş enflasyon verisi yerine YEP’te yer alan enflasyon hedefleri dikkate alınacak tır.” Kısa ama etki alanı çok fazla olacak bir enflasyonla karşı kar şıyayız!” şeklinde değerlendirmede bulunuyor. Ulusoy’un söz ko nusu bu yorumu açıkça irdelendirildiğinde ise; Karar vericiler, kamu hizmetleri zamlarını Üretici Fiyat Endeksi’nde meydana ge len ortalama fiyat artış oranı kapsamında yapar. Diğer bir deyiş le, kamunun yönlendirdiği veya doğrudan ürettiği çay, şeker, ulaşım, sağlık, vergiler, enerji vb. hizmet ve ürünlerin fiyatlarına bu endekse göre artış yapılır. Örneğin 2018 yılı için bu oran yüz de 23.73 gerçekleşmiş, 2019 için beklediğimiz ÜFE artışı ise yüz de 22 civarında şekillenecek, 2020 yılında kamu zamları eğer dü zenleme yapılmaz ise bu oran kullanılarak yapılacaktır
* * *
“İkinci bir enflasyon türü olan ücret artışlarının temel alındığı bu enflasyon ise çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz politikasına dayalı ölçüm birimidir.Son dönemde “güvenilirliği” üzerinde ka muoyunun farklı düşüncelere sahip olduğu tüketici fiyat endeksi verileri, ücretlerin seviyesini belirleyen veri olarak karşımıza çıkı yor. Kamu çalışanları ücretdüzenleme toplantılarının anlamsızlığı nı bir kenara bırakırsak, karar vericilerin belirledikleri ücret enf lasyondan düşük çıkması halinde ise aradaki farkın ücretlere yan sıtıldığını görüyoruz... Görüyorduk ama artık görmeyeceğiz.” Şek linde mevcut durumu açıklarken; YEP ile bundan vazgeçiliyor.Ar tık kamu çalışanları bu yöntemle değil de, YEP hedeflerinde belir tilen enflasyon oranlarına göre zam alacaklar.”derken; konuyu da YEP kapsamında 2019 yılı için yüzde 12, 2020 için yüzde 8.5 ve 2021 yılı için yüzde 6 olarak hedeflenen enflasyon, ücretleri ve diğer hakların seviyesini belirleyen veriler olarak karşımıza çıka cak. Çalışanlar karar vericilerin bu enflasyon beklentilerine göre zam alacaklar, diğer bir deyişle... “ şeklinde konuyu izah ediyor.
* * *
Ulusoy!a göre üçüncü bir enflasyon türü olarak tanımladığı diğer şekli için;hislere ve cüzdana dayalı en gerçekçi enflasyondur bu. Hiçbir endekslemeye, anketle veri toplamaya ve bunlara ağırlık vermeye gerek olmadan hesaplanan enflasyondur. Gelir grupla rına göre yıllık yüzde 30, 40 ve 50’lerden aşağı değildir oran olarak belirtirken; Son dönemde bu hislerin seviyesi ile resmi veriler arasında oluşan büyük farklar, hayatın ne kadar pahalı hale geldiğini gösteren “eş” göstergeler olmuştur.”şeklinde pi yasa yorumunda bulunurken, Neticede; Kamu, hayatımıza giren her tür veri toplama ve bunları açıklama konusunda tekel gücüne sahiptir. Enflasyon için de geçerlidir bu. Farklılaşan enflasyonları kullanarak uygulanan ücret ve fiyat politikaları ise tüm kesimleri etkileyen bir durum ortaya çıkarmaktadır. Kamu çalışanlarının ücret ayarlaması için düşük oranları kullanmak, kamunun ürün ve hizmetlerine ise daha yüksek enflasyon oranlarını uygulamak,
karar vericilerin “dengelenme” diye tanımladıkları süreci rayın dan çıkaracak, yüksek kamu hizmet ve ürün fiyatları ile düşük ücretler arasındaki fark olan örtülü vergi ise gelir dağılımını bozacaktır. Bu arada, gelir dağılımı bozukluğunun ekonomik krizlerin baş nedenleri arasında olduğunu tekrar belirtmekte de yarar var."değerlendirmesini yapıyor.
* * *
Sonuç olarak,Ülkemiz ekonomisiyle ilgili iktisadi çarkın hızlan masının temini için öncelikle asgari ücretten alınan vergilerin kal dırılmak suretiyle toplumsal gelirin arttırılması hedef alınmalı dır.Zaten böyle bir durumda halkın gelir seviyesi biraz da olsa değişeceğinden talepteki uyarılmaya veri kalitesi bozulduğunda neden olacak bu da dolaylı vergi olarak tekrar hazineye gelir sağlanırken çarkın hızlanması sağlanacaktır.Diğer unsur ise ekonomik anlamda yayımlanan veri kalitesinin olabildiğince iyi olmasıdır.Çünkü toplum TÜİK tarafından belli periyodlarda yayımlanan verilere göre hareket etmekte aksi durumda belirsiz lik arttığında bu defa vatandaşın ihtiyat güdüsü de öne çıkmakta dır..Nitekim Kamuoyu araştırma şirketi Avrasya Ankette, “Sizce TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranları gerçeği yansıtıyor mu? soru suna verilen cevaplara bakıldığında; Yanıt verenlerin yüzde 81,3’ü açıklanan oranların gerçeği yansıtmadığını söyledi. TÜİK verilerinin doğru olduğuna inananların oranı yüzde 8,1’de kaldı. Yüzde 4,4’lük bir kesim ise ‘İşsizlik yok; iş beğenmemek var’ şeklinde açıklanıyor.Araştırma 2-12 Kasım tarihlerinde 26 ilde yapıldı. 2 bin 260 kişiyle görüşüldü.TÜİK verilerine duyulan güvensizlik sadece işsizlikte değil, enflasyon konusunda da mevcut. Ankete katılanların yüzde 79,1’i enflasyon verilerinin de gerçeği yansıtmadığı görü şünde. TÜİK’in enflasyon verileri ne inananların oranı yüzde 7,7.nispetinde. İşin diğer bir entresan yönü ise;Müdürü Kemal Özkiraz, 3 soru da da oy verilen partilere göre yapılan değerlendirmelerde hata payı dışında bir değerlendir me farkına rastlanmadığını söylerken, yani verilen cevaplar seç men tercihlerine göre değişiklik göstermiyor. İster AK Parti’li, İster CHP’li olsun seçmenler TÜİK rakamlarına aynı oranda gü vensiz şeklinde açıklamada bulunuyor.o nedenle ekonomideki çarkın dönmesi açısında öncelikle toplumsal güven tesisi büyük önem taşıyor.