"Bir varmış, bir yokmuş... Takvimler 1950'lerin sonu... 1970'li yılların başına uzanırken... Zonguldak-İstanbul arası 430 kilometre, otobüsle dolu dolu 10 saat kadar sürerdi... Ya Gaca Dağı'ndan veya Ereğli yolundan gidilirdi. İkisi de keskin virajları ve uçurumlarıyla ünlü dar, şose yollardı. 63 kilometre uzaklıktaki Ereğli'ye bile ulaşmak 3,5 saat kadar alırdı."
"TAHTA TAKOZ VE TAHRİK KOLU BULUNURDU"
"Burunlu bu otobüslerin şoför mahalli temiz ve şatafatlı olurdu. Benim her seferinde şoför mahalline bakmak nedense çok hoşuma giderdi. Her tarafı aynalar, nazarlık ve renkli boncuklarla bezenmiş olur, koltuğun üzerinde dantel kılıflı küçük bir de yastık bulunurdu. Ön cam, iki parçadan oluşurdu, bu iki camı bölen orta direkte külah şeklinde, dikiz aynasının hemen altında helezon tel içine oturtulmuş, renkli bir saksı olurdu. Buna da asılı püsküllü tespih yolculuk esnasında o tümsekli yollarda şakır şakır sallanır, şoförleri nedense rahatsız etmezdi. Otobüsün ya ön veya arkasında herhangi bir yerde küçük de olsa bir 'Maşallah' yazısı her zaman vardı. Otobüsün arka kapısının hemen arka sırası, cam kenarı muavine aitti. Onun oturduğu yerin altında tahta kutu içinde aletler, yanında yağlı bezlere sarılı bir tahta takoz ve tahrik kolu bulunurdu. Bu en arka sıranın koltuk arkalarında yine bir-iki yedek lastik olurdu."
"SIK SIK LASTİK PATLARDI"
"Tekerleklerin 'şambiyel' denilen iç lastikleri vardı. Şişkinliğini bunlar verirdi. O acımasız yollarda patlama olasılığı yüksekti. O lastikler defalarca yamanır. Lastiğin yaması fazlalaşınca, plajlarda cankurtaran simidi olarak insanları taşımaya devam eder veya kırpılıp kırpılıp diğer lastiklerin yamanmasında, veyahut da ince ince dilimlenip 'kuş lastiği' veya diğer tabiriyle 'sapan' lastiği yapılırdı. Çoğu siyah renkli olan bu iç lastiklerin dışında kavuniçi renkli olanları vardı ki, zamanın çocukları için bu renk sapan için çok makbuldü nedense..."
"HERKESE KESE KAĞIDI DAĞITILIRDI"
"Gaca Dağı aşılır (sert geçen kışlarda genelde bu güzergah kullanılmazdı). Aşırı şekilde yüklü ve eski olan otobüsler Gaca Dağı'ndaki yokuşlarda inim inim inler, tırmanmakta zorlanınca, çok kez genç erkekler otobüsten iner, güle oynaya otobüse iterek destek verirler, tepede tekrar binerlerdi. O kadar yavaş ilerlerdik ki, sanki o yollar bitmeyecek gibi gelirdi. Yollar keskin virajlı ve çukur-tümsek dolu şose olduğundan, yolculukta çok kişinin midesi alt üst olurdu. Bu yüzden herkese yolculuk öncesi kese kağıdı dağıtılırdı."
"OKUNMUŞ GAZETELER KÖYLÜ ÇOCUKLARA ATILIRDI"
"Şoförlerin inancına göre Beycuma yolundaki yaylada otobüsleri bekleyen görme özürlü kişi için muhakkak yolcular arasında üç-beş kuruş para toplanır, toplanan para oradan geçerken şoför tarafından amaya uzatılır, yolculuğun kazasız-belasız geçmesi için duası alınırdı. Mevsime göre, kah tozlu, kah çamurlu bu yollarda sürüleri otlatan köylü çocukları otobüse tiz sesleriyle avaz avaz 'gaaasteee... gaaaasteee...' diye bağırırlar, bazı yolcular üst camı sürüp, çoğu siyah önlüklü bu çocuklara okudukları gazete ve mecmuaları atarlardı. Otobüsün motor ve tekerlek sesleri arasında, arkadan çocukların inden inden gazete paylaşma kavgası duyulurdu. Arada bir, iri iri çoban köpekleri otobüsün yanı sıra metrelerce koşar, tekerleklere dalıp dalıp havlarlardı. Ereğli yolundaki Aslan Çeşmesi'nde bazen kısa bir sigara molası olur, şişeler buz gibi suyla doldurulur, yüzler yıkanır, insan biraz olsun kendine gelir, ferahlardı."
NOT:
Zonguldaklıların bir özdeyişi vardır;
Tanımam kargadan başka kuş,
Gaca’dan başka yokuş…
İşte bu özdeyiş bu yolculuklardan kaynaklanmıştır
(Alıntı: Yıldırım ÖZENER, Zonguldak Nostalji)
Düzenleyen: Fadime Yılmaz Avcı