Öyle görünüyor ki mikser örneği ortalığı karıştırmayı kendine görev edinen Fransa’nın gölgesinde hareket eden Yunanistan Lozan ve Paris Anlaşmalarına da tamamen aykırı bir şekilde pervasızca hareket tarzını alenen benimserken; bir taraftan da eşi benzeri görülmemiş kumpaslarla durumunu daha da kötü ve içinden çıkılmaz hale getiriyor. Son olarak Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün'ün kuruluşunu geçtiğimiz Ocak ayında ilan ettiği Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu, birkaç gün önceki atılan imzalarla resmi statü kazanırken,Kahire'nin ev sahipliğinde düzenlenen dijital imza töreniyle forum, uluslararası ve hükümetler arası karakterde resmi bir yapıya dönüşmüş oldu. Böylece Doğu Akdeniz üzerindeki vesayet kullanımı açısından elini de kuvvetlendirmeye çalışan ve Yunanistan’ın da içinde bulunduğu üye ülkeler arasında enerji alanında işbirliği ve Doğu Akdeniz doğal gazının Avrupa pazarlarına ulaştırılması için deniz altından boru hattı inşasını hedefleyen forum, İsrail açısından da Arap dünyasıyla ilişkileri güçlendirme stratejisinde de önem taşıyor.İsrail Enerji Bakanı YuvalSteinitz, Filistin Özerk Yönetiminin de foruma dahil olduğunu belirterek forumun "Arap ve Avrupa ülkeleri arasında tarihte henüz benzeri görülmemiş bir bölgesel işbirliği" anlamına geldiğini, İsrail'den Ürdün ve Mısır'a 30 milyar dolarlık doğal gaz ihracatı için anlaşmalar imzalandığını belirtirkenSteinitz’in, "Bu sadece bir başlangıç" demesi de bu işin arkasının bir şekilde geleceğini gösteriyor.

                     *        *         *

Aslında Doğu Akdeniz Bölgesinde var olan doğal gaz ve diğer enerji türleri ile ilgili imzalanan bu anlaşma aynı zamanda da açıkça sonraki oluşturulabilecek diğer anlaşmalara da işaret ediyor. Çok ilginçtir ki söz konusu Yunanistan,Kıbrıs,İtalya ve Mısır ile İsrail’in de içinde bulunduğu Doğal Gaz Forumuna daha sonradan Fransa’nın da dahil olmak istemesi de sürpriz olmadı. Konuyla ilgili daha evvel Fransa da foruma üyelik başvurusunda bulunmuş, ABD ve AB de gözlemci statüsüne sahip olmak istediklerini bildirmişti.Bu yönde ABD Enerji Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise forum üyeleri kuruluş anlaşmasının imzalanması nedeniyle tebrik edilerek forumun bölgesel enerji güvenliğini güçlendireceği de kaydedilmişti.    Son duruma göre de 1900 kilometre uzunluğunda olması planlanan boru hattının bir yılda 9 ila 12 milyon metreküp doğal gazı Avrupa'ya ulaştırması hedefleniyor. İsrail'deki Levant havzası açıklarındaki doğal gaz rezervlerinden başlayacak olan EastMed boru hattı, Akdeniz boyunca ilerleyecek, Girit Adası ve Yunanistan anakarası üzerinden İtalya'ya kadar uzanırken;EastMed’in Avrupa Birliği'nin (AB) doğal gaz ihtiyacının yüzde 10'unu karşılaması ve Avrupa

ülkelerinin Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltması da öngörülüyor.

                     *        *         *

Bu arada Avrupa kıtasına enerji sevkiyatında bu üç ülkeyi kritik bir konuma getirebilecek olan bu proje, Doğu Akdeniz'de sondaj faaliyetlerini sürdüren Türkiye'nin de bölgede kontrolü sağlamasına engel olabileceği de mevcut ihtimaller arasında bulunuyor.Grup, aynı zamanda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz çıkarma tartışmasında, Türkiye'nin bölgesel rakiplerini de bir araya getiriyor. Ayrıca İsrail, forumun Arap komşularıyla ilişkilerini daha da güçlendirmesini umuyor. Bu kapsamda tüm bu gelişmeler Türkiye açısından analiz edildiğin de Doğu Akdeniz’de barışçıl çözüm odaklı bir yaklaşım geliştirilebilmesi için, önce sorunların kökenindeki gerçek amaçları saptamak, niyetleri okumak önemli. Türkiye ve Yunanistan; Türkiye ve Mısır; Türkiye ve İsrail arasındaki sorunlar sadece bir enerji kaynakları paylaşımı, deniz sınırları ve alanları rekabeti sorunu mu? Yoksa özellikle Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye açısından hem salgınla mücadelede, hem de ulusal ekonomi yönetimindeki beceriksizlikleri örtbas etmek için, bölgesel çatışmaları da fitilleyerek ulusal kamuoylarını oyalama taktiği mi? Yolsa başka bir şey mi? Öncelikle bu soruların cevaplanması gerekiyor.

                     *        *         *

Sonuç olarak,Türkiye, bir kuruluş ve varlık güvencesi olarak kabul ettiği Lausanne anlaşması kurallarını ihlal ederek ulusal kıyılarına sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunan adaları silahlandıran Yunanistan’ın bu faaliyetlerini durdurmasını istemektedir. Statüsü belli olmayan ada ve kayalıklara sivil, asker ve canlı hayvan çıkaran Yunanistan’ın bu girişimlerini ağır tahrik, kıyılarına ve Kuzey Kıbrıs’ın varlığına tehdit olarak kabul ettiğini mükerreren açıklamaktadır. Başta Birleşmiş Milletler, NATO, ABD ve AB nin bu açıklamalara duyarsız kalmasının nedeni anlaşılabilir bir durum değildir.Türkiye’nin “gambot diplomasisi”ni kendisinin ve Kuzey Kıbrıs’ın güvenlik endişeleri yüzünden fiilen sürdürmekte olduğunun dünyaya anlatamamasının nedeni sorgulanmalıdır. Ankara’nın uluslararası platformlarda neden siyasi saygınlık kaybına uğradığı sorusu da mutlaka ciddi bir şekilde ele alınmalıdır.Bununla beraber Türkiye ekonomik olarak güçsüzleştikçe, toplumsal olarak kamplaştırıldıkça ve ideolojik saplantıların peşine takıldıkça, karşısına çeşitli tuzaklar ve ayırımcı muameleler çıkmasının kaçınılmaz olduğu artık fark edilmeli ve artık salgın sonrasında gerçekleşebilecek bir toparlanma ile yeniden kazanacağı ekonomik gücünü, önce kendi ulusal refahı,modern demokrasi anlayışı ile  insanının iyi ve çağdaş eğitimi için kullanması da özellikle hedeflenmelidir.

KAYNAK:Sorun Zincirinin Kritik Halkası ile Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Durumu( Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu)