Zonguldak cinayetinde alarm zili!
Artı Gerçek’ten Alp Altınörs, “Vezir’i yaktılar” isimli yazısında Zonguldak’ta yaşanan vahim olayı ele aldı. Altınörs, Vezir Mohammad Nourtani’nin ölümünün “Alarm zili” olarak sayılması gerektiğini ifade etti.
Artı Gerçek’ten Alp Altınörs, “Vezir’i yaktılar” isimli yazısında Zonguldak’ta yaşanan vahim olayı ele aldı. Altınörs, Vezir Mohammad Nourtani’nin ölümünün “Alarm zili” olarak sayılması gerektiğini ifade etti.
Alp Altınörs'ün "Vezir’i Yaktılar" başlıklı yazısı, Zonguldak'ta yaşanan trajik bir olayı ele aldı. Altınörs, Afgan göçmen işçi Vezir Mohammad Nourtani'nin ölümünü "alarm zili" olarak nitelendirdi. Yazıda, Vezir'in kaçak bir madende çalışırken canice öldürüldüğü ve bu cinayetin, işçi sendikaları ve sosyalistler için göçmen işçilere yönelik bir uyarı niteliği taşıması gerektiği vurguladı.
Altınörs, yazısında Vezir'in ölümü ile ilgili detayları aktardı. Vezir'in kaçak madenin sahibi tarafından yakıldığı iddiası ve bu olayın arkasındaki detaylar, yazının önemli bir kısmını oluşturdu. Ayrıca, Vezir'in darp izleri ve kırıklar taşıyan cansız bedeninin bulunması, olayın vahametini ortaya koydu.
Yazar, kaçak madenlerde çalıştırılan göçmen işçilerin, Türkiye'deki işçi sınıfının bir parçası olduğunu vurguladı. Ancak, Vezir'e ne sendikaların ne de sosyalistlerin sahip çıkmadığını belirtti. Göçmen olması nedeniyle Vezir'in mağduriyetine duyarsız kalındığını ifade etti.
Yazının devamında, göçmen işçilerin sömürüsünün kapitalizmin bir yönü olduğuna ve Zonguldak'ta kaçak madenlerin artış gösterdiğine dikkat çekti. Vezir'in patronlarının MHP'li olması ve bu durumun rastlantı olup olmadığına dair sorular sordu. Yargının işleyişine güvenmeyen yazar, Vezir'in davasının sosyalistler ve sendikalar tarafından takip edilmesi gerektiğini ifade etti.
Yazının son bölümünde, göçmen işçilere yönelik milliyetçi ve ırkçı propagandanın eleştirisi yaptı.
Alp Altınörs yazısından bazı bölümler şu şekilde:
“Vezir Mohamad Nurtani’nin canice öldürülmesi, işçi sendikaları ve sosyalistler bakımından göçmen işçiler üzerine düşünmek için bir “alarm zili” sayılmalıdır. Vezir, Afganistan’da doğmuş olabilir; ama o Türkiye işçi sınıfının bir mensubu olarak öldü.
Vezir Mohamad Nurtani, Türkiye işçi sınıfının bir parçasıydı. Kaçak madenlerde çalıştırılan kaçak göçmenler, kapitalizmin vahşi sömürüsünün, ustaca gizlenen bir yönüdür. Zonguldak’ta son dönemde kaçak madenlerin mantar gibi her tarafta açıldığı, yerli işçiler bu ocaklarda çalışmaya ikna edilemediğinden, göçmen işçilerin kullanıldığı belirtiliyor.
Oysa Vezir’e ne maden sendikaları sahip çıktı ne de sosyalistler. Dövüldü, darp edildi, kemikleri kırıldı, canlı ya da ölü bedeni yakıldı. Vezir’e hiç kimse sahip çıkmadı. Göçmen olduğu için. Afgan’dır diye…
Oysa işçi sınıfı milliyete göre bölünmez. Üreten tüm işçiler tek bir organizma gibi birbirini tamamlar. Tüm üretim ilişkileri birbirini bütünler. Vezir’in kaçak madenden çıkardığı kömürle, Türkiyeli bir işçinin yasal madenden çıkardığı kömür arasında ne fark var – tabii fiyatları dışında? Türk sermayesi, Afgan, İranlı, Suriyeli vb. göçmen işçileri, ülkelerindeki siyasi felaketlerden istifade ederek vahşice sömürüyor. Buna ses çıkarmayan sendikalar, kendi altlarını oyuyor. Buna karşı en gür sesle göçmen işçilere sahip çıkmayan sosyalistler, siyasal misyonlarını boşa düşürüyor.
Vezir’in acı sonu, milliyetçi - faşist partilerin, göçmenlerin sözde “ayrıcalıklı yaşamına” dair ucuz palavralarını da teşhir ediyor. Türkiye’deki göçmenlerin büyük çoğunluğu, bırakın ayrıcalıklı yaşamayı, yaşam güvencesine dahi sahip değiller. En kölece koşullarda çalışıyorlar.
SOSYALİSTLERİN BOYNUNUN BORCU
Vezir’in patronunun MHP’li olması bir rastlantı mıdır? Muhtemelen, yargıdaki tanıdıkları aracılığıyla, olay açığa çıksa dahi ceza almayacağını düşünmüştür. Vezir’in davasını takip etmek, sosyalistlerin boynunun borcudur. Tabii, sendikaların da.
Göçmen işçilere yönelik burjuva – milliyetçi ve ırkçı propaganda, son seçimlerde, özellikle Millet İttifakı tarafında tavan yaptı. Göçmenler, ülkedeki tüm sorunların günah keçisi yapıldı. Oysa, ülkeye gelen göçmen sayısı, Kılıçdaroğlu kazansa bile azalmayacak, artacaktı. Göçmenlerin şeytanlaştırılması, onları sadece daha da güvencesiz ve savunmasız kılıyor. Haklarını aramalarını imkansızlaştırıyor. Böylece onları kölece çalıştıran sermayenin elini güçlendiriyor. Mesele göçmenler değil, vahşi kapitalizmdir.
Sacco ve Vanzetti örneğinde olduğu gibi, göçmen işçiler her ülkede örgütlenmeye, sınıf mücadelesine en yatkın kesimi oluştururlar. Sosyalistler, Taliban’dan veya İran molla rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınan işçileri “kovalamak” isteyenlere karşı durup, en ağır şartlarda çalıştırılan göçmen işçileri örgütlemenin yöntemlerine kafa yormalıdır.
Göçmen işçiler, Türkiye işçi sınıfının organik bir parçasıdır. Onların çalışma şartları, Türkiyeli yerli işçilerin şartlarını da aşağıya çekmektedir. Çare, onların şartlarının iyileştirilmesidir. Göçmen işçilerin yaşam ve çalışma şartları iyileştirildikçe, tüm işçi sınıfı bundan fayda sağlayacaktır.
Haber Merkezi
Bunlar da ilginizi çekebilir