Zonguldak

Zonguldak’ta vahşi Afgan cinayeti nasıl işlendi? Mahkemede bir bir anlattılar, birbirlerini suçladılar!

Zonguldak'ta Afgan mülteci işçi Mohammad Nourtani'nin kaçak maden ocağında çalışırken geçirdiği iş kazasının ardından maden sahipleri tarafından yakılmasına ilişkin açılan davanın ilk duruşması Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Abone Ol

Zonguldak'ta Afgan mülteci işçi Mohammad Nourtani'nin kaçak maden ocağında çalışırken geçirdiği iş kazasının ardından maden sahipleri tarafından yakılmasına ilişkin açılan davanın ilk duruşması Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. 29 Mayıs Çarşamba günü 14.00'te başlayan duruşma, 30 Mayıs Perşembe günü 02.00'de sona erdi. Mahkeme, tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar verdi ve baroların katılım talebini reddetti. Bir sonraki duruşma 8 Temmuz 10.30'a ertelendi.

3 sanığın tutuksuz, 3 sanığın ise tutuklu yargılandığı davada, adli tıp raporunda Nourtani'nin iç organlarının yandığı ve bazı organların bulunamadığı belirtildi. İddianamede, madencinin kaçak ocakta vagon arasına sıkıştığı ve ocak sahiplerinin "olay ortaya çıkarsa ocak kapanır" endişesiyle hareket ettikleri ifade edildi. 6 şüpheli hakkında "iştirak halinde kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Mahkemede sanıklar SEGBİS ile katılırken, tutuksuz sanıklar ve Nourtani'nin ailesi duruşmada hazır bulundu. Sanıkların savunmaları alındı ve olayın detayları ortaya kondu. Sanıkların ifadelerinde çelişkiler ve birbirini suçlama dikkat çekti. Nourtani'nin ailesi ve avukatı, olayın insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Duruşmada ilk olarak tutuksuz sanık E.D. dinlendi. E.D savunmasında “Ben orada çalışandım. H.K ve E.G ait ocakta çakışıyordum. Olay günü A.Ç. ile birlikte kulübede oturuyordum. Afganlı Mohammed Nourtani geldi ekmek poşetini aldı, içeri girdi. Yaklaşık 2-3 dakika sonra Sercan yanımıza geldi. Sercan bize ‘Afganlıya bir şey olmuş. Yerde sırt üstü yatıyor. Bayıldı herhalde’ dedi. Bizde A.Ç. ile birlikte koşarak maden ocağına girdik. İçeri girdiğimizde Afganlı Mohammed sırtüstü yatıyordu. Alaattin, parmağıyla dilini yokladı. Ocak içerisinde daha derindeydi. Diyafon ile E.G. çağırdım. Daha sonra içeri girdim. Sercan, Alaattin ve ben Afganlı Mohammed’i vagonun tırkasına koyup dışarı çıkardık. Enver gelince ‘Ne oldu?’ diye sordu, ‘İçeride düşüp bayılmış.’ dedik. ‘Hakan abiyi aradınız mı?’ diye sordu. Alaattin abi kalp masajı yaptığını söyledi. Sercan hakanı aradı yaklaşık 5 dakika içerisinde yanında Ahmet ile geldi. Hakan da ne olduğunu sordu. Hakan’a da olayı açıkladık. Düşüp bayıldığı söyledik. Alaattin muhtemelen kalp krizi geçirdi ‘Ne olduğu bilmiyorum’ dedi. Hakan da bir kaç sefer kalp masajı yaptı. Elimizle nabzına baktığımızda nabzı atıyor gibiydi ama anlayamadık. Boynuna baktık nabzının atıp atmadığını anlayamadım. Su getirdik. Nefes alıp vermediğini anlamak amacıyla karnına baktık. Hakan bana ‘Evden battaniye al, gel’ dedi. Hakanın evinden battaniye alıp geldim. Battaniyeye sardık ve arabanın bagajına koyduk. 

Enver ve Hakan ‘Olayın Ocak içerisinde olduğunu göstermeyin, olay ocağın dışında olmuş gibi gösterin. Hastaneye gidelim’ dedi. Hakan ve Enver ‘Bizim infazımız var. Ocağın içinde olmamış gibi hastaneye götürelim. Bizim infazımız var. Affanlının kimliği yok. Ocak kaçak’ dediler. Bunun üzerine Afganlı Mohammed’ arabanın bagajına koyduk. Enver ‘Kıyafetleri sobaya atın’ dedi. Hakan, Alaattin, Enver ve Ahmet dördü birlikte arabaya binip “Biz hastaneye gidiyoruz, siz işinize devam edin’ diyerek yanımızdan ayrıldılar. Biz işimize devam ettik. Yemek arası olunca Sercan’la birlikte yemek yedik. Adamın kıyafetlerini sobaya attık. Yarım saat sonra Enver aradı. ‘Sapça mevkisine doğru gel’ dedi. Daha sonra aradığımda meşgul çalıyordu, Hakan’ı aradım. Mahallenin girişine gitmemi söyledi. Gittiğimde 4 kişi vardı. Hakan, Alaattin, Ahmet, Enver dördü aralarında konuşuyorlardı. Araçtan indim yanlarına gittim. Hakan ‘Hastaneye nasıl götüreceğiz? Buraya bıraksak başkası gelip alsa hastaneye götürse.’ dedi. Araya girerek Hakan abiye Afganlıyı hastaneye götürmemiz gerektiğini söyledim. Kalp krizi geçirdiyse otopside çıkacağını, bizlik bir durum olmadığını, ‘Bizim afganlıyı burada bırakıp gitmeyelim parmak izimiz var.’ dedim. 

Alaattin de sürekli olarak ‘Hastaneye götürelim’ dedi. O esnada Hakan benden kazma kürek istedi. Bende transit arabaya binerek yola çıktım. Korktum abimi aradım abime olayı anlattım. Adamın ölmüş olabileceğini söyledim. Mahallenin girişindeki dedim. Hakan abinin yanına gitti abim. ‘Kazma kürek nerede’ diye sordu Hakan bana. ‘Abimle geldim’ dedim. Abim Hakan abiye ne olduğunu sordu, Hakan da ‘Ocakta adam öldü.’ dedi. Abin de hastaneye götürüp götürmediklerini sordu. ‘Kimliği yok götüremedik.’ Dediler. Hakan bana para uzatarak benzin almamı bir kaç kez istedi. Bende kendisine gitmeyeceğimi, benzin falan almayacağımı söyledi. Hakan ve Ahmet kendi araçlarına binerek gittiler. 

Ben abim Enver ve Alaattin ile birlikte olayın olduğu ocağa gittik. Ocaktan şarj aletimi ve montumu aldık. Daha sonra onların peşine gittik ama bulamadık. Yukarı çıktığımIda bizim mahallenin girişinde denk geldik. Hakan, Enver’i yanlarına istedi. Bunun üzerine Enver yanımızdan ayrılıp o araca bindi. Yaklaşık 30-40 metre kadar ilerlediler. Araç tekrar durdu. Enver yanımıza geldi. Abimi evin orada bıraktık. İşçileri aldık. Yolda giderken Enver abi öteki afganlıya “Ailesini ara. Mohammed’in bugün işe gelmediğini söyle’ dedi. Bunun üzerine araçta bulunan afganlı Maktülün ailesini arayarak işe gelmediğini söyledi. Daha sonra Enver bizim araçtan inip hakanın aracına bindi. ‘Sen transitle işçileri bırak tofaşla gel’ dedi. Bende işçileri bıraktım. Enver beni aramış ancak duymamışım. O esnada eve gitmiştim. Geri aradım. Bana ‘Sen bekle Biz geleceğiz’ dedi. Eve gittim, evde bulunduğum sırada Enver aradı. Ratta 3 yol ağzına gelmemi söyledi. Bulamadım. Tekrar aradı ‘TTK Dilaver yol ayrımına gel’ dedi. Yine bulamadım. Attığı konum üzerine oraya gittim. Araçtan indim Enver’e arabasını teslim ettim. Hakan’ın beni eve bırakacağını söyledi. Şarj aletimi alıp hakanın arabasına binip yola çıktım. Arka koltuğa oturmuştum. Arkada battaniye ve 1,5 litrelik benzin bidonu olduğunu kapı açılınca ışıkla gördüm. Dilaver’den bizim mahalleye doğru gidiyorduk. Hareket ettikten kısa bir süre sonra Hakan aracı durdurup 1.5 litrelik benzin bidonu ile battaniyeyi ormana attı. Bana da kendisinin ehliyeti olmadığını alkollü olduğunu çevirme olabileceğini söyleyerek aracı benim sürmemi istedi. Bende evime gidene kadar sürdüm. Kendi evime geldiğimde araçtan indim. Sonra ne oldu bilmiyorum. Ben de arabada benzin bidonu ve battaniyeyi görünce adamı hastaneye götürdüklerini düşündüm. Başka bir şey sormadım.” 

Sercan bana Afganlı Mohammed’in bir şey olduğunu söylediğinde saat 19:30 sıralarıydı. Biz gittiğimizde sırt üstü yatıyordu. Maktülün bulunduğu yerin az gerisinde vagon vardı. Bulunduğu yer karanlıktı. Onda ve bizde tepe lambası vardı. Elimizde telefon ışığı vardı. Maktülde kan falan görmedim.” dedi. 

HAKAN YAKMA, ENVER GÖMME TARAFTARIYDI! 

“Sen onların yanlarında oldukları sırada ne gibi konuşmalar geçiyordu?” Şeklinde sorulmasının ardından E.D., “Ocağın oradan ayrıldıktan ve Enver beni arayıp yanlarına gittiğimde Hakan benden kazma kürek istemişti. Hakan ‘Gömelim’ demişti. Ancak ben ve Alaattin tekrar hastaneye götürelim demiştik. Hakan yakma, Enver gömme taraftarıydı.” İfadelerine yer verdi. 

Daha sonra tutuksuz sanık Sercan Kayabaş’ın savunması başladı. Nourtani’yi bulduğu yerde adına makas denilen bir sistem olduğunu, kendisinin dolu vagonları getirdiğini, Nourtani’nin ise boş vagonları getirerek makasa soktuğunu anlatan Kayabaş, “Olay saatinde ben vagonu getirdiğimde Nourtani vagonları değiştirdiğimiz yerde sırtüstü yatar vaziyette duruyordu. Boynu direğe yaslı haldeydi. Hırıltılı bir nefes alıp veriyordu. Üç kere seslendim ses vermeyince kulübeye gidip Alaattin ve Eray'a haber verdim. Koşarak içeri geldik üçümüz. Eray, Enver'e haber vermeye gitti, Alaattin ise orada kalp masajı yaptı. Ocak havasız olduğu için Nourtani’yi boş vagonun kasasını çıkarıp altındaki tırka diye tabir ettiğimiz vasıtayla yukarı çıkardık, hava alabilsin diye” dedi.

Kayabaş, "Ocaktan çıkardığımızda Nourtani hırıltı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Arabaya bindirdiğimizde de hâlâ nefes alıyor gibiydi" dedi.

“PATRONLAR BŞZE İŞE DEVAM ETMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ”

H.K. tarafından tehdit edildiğini söyleyen S.K, “Ben yemek yerken E.D maktulün eşyalarını tek başına yakmış. Patronlar bize işimize devam etmemizi söyledi. Nourtani’yi bagaja koyup götürdüklerinde bize işimize devam etmemizi söyleyip başka bir kaçak ocaktan Afgan Ahmet'i getirdiler onunla çalıştık” diye konuştu.

"NOURTANİ'Yİ HAKAN YAKTI"

Görüntüler incelendiğinde kameraları kırmaya çalıştığı görülen Kayabaş, "Baskı ve tehdit altında bunları yaptım” dedi.

Olayın ertesi günü Enver'in kendisine "Nourtani'yi Hakan yaktı" dediğini anlatan Kayabaş'a daha önceki sorgularında ve ifadelerinde neden bundan bahsetmediği soruldu, Kayabaş ise, "Unuttum" diye yanıt verdi.

"SON NEFESİNİ VERDİ SANDIM"

Kayabaş'ın ardından tutuksuz sanık Alaattin Çayırlı'nın savunmasına geçildi. Çayırlı, olay gününü "Ben ocakta çalışan değilim, birçok ocaktan kömür alım satımı yaparım. Ben bahsedilen ocağa kömür almaya gittim. Maktul içeriden gelip benim arabama vagonla kömür döktü ardından içeri girdi on dakika geçmedi, içeriden Sercan koşarak geldi ve ‘Adam bayıldı’ dedi. Sırtüstü vaziyette yatan maktulün dili içeriye kaçmıştı, dilini çektim, kalp masajına başladım. Hiç soluk yoktu masajdan sonra bir sefer hırıltılı nefes alıp verdi. Orada maktulün son nefesini verdiğini düşündüm. Daha sonra işçiyi trikoya koyup dışarı çıkardık. Dışarıda nabız yoktu. Tekrar kalp masajı yaptım. Hakan'a ‘Herhalde vefat etti, ne ses ne soluk var’ dedim” diye anlattı.

"KİMLİĞİ YOK, AFGAN ZATEN ATALIM!"

Yolda ambulans bulma ihtimaliyle Nourtani'yi aracına aldığını anlatan Çayırlı, "Ben, Hakan, Enver, Ahmet araca bindik. Kestirme olur diye orman içinden gidiyorduk, Enver, Hakan'a dur dedi, 'Bu adamın kimliği yok, Afgan zaten, atalım' dedi. Ben de küfür ederek tepki gösterdim. Hakan da beni destekledi. Araç sıkıntılı denilerek araç değiştirelim dediler. Eraylarla buluştuğumuz yol ayrımına geldik, Enver sonrasında ‘Gömelim’ dedi. Sonra tekrar karşı çıktım. Hastaneye gideceğiz denildi, oradan ayrıldık. Ben arabama binip eve döndüm" dedi.

"KEYİF YAPARAK OLAY İŞLENMİŞ"

Savunmasına devam eden Çayırlı'nın "olay anı biraz alkollüydüm" demesi üzerine Avukat Kerim Bahadır Şeker, ne içtiklerini sordu. Çayırlı, "Jack Daniel's" marka viski içtiklerini söyledi. Tutanaklarda olay yerinin bir kilometre alanı içinde "Jack Daniel's" marka viski şişesi bulunduğunu hatırlatan Şeker'e sanık avukatları karşı çıkınca Şeker, "Kuruyemiş yiyip, viski içip keyif yaparak olay işlenmiştir" dedi.

GÜLEREK, 'YAKTIK BİZ ONU' DEMİŞ

Çayırlı savunmasının devamında ise "Hakan'ı ertesi gün arayıp ne yaptıklarını sordum. Gülerek, 'yaktık biz onu' dedi" diye belirtti.

KENARA ÇEKİP İÇKİ İÇMİŞLER

Duruşmaya SEGBİS ile katılan tutuklu sanık Enver Gideroğlu, Nourtani'yi Ahmet ve Hakan'ın yaktığını söyledi, "Ben olay tarihinde yerin 300 metre altında çalışıyordum. Eray bana haber gönderdi yukarı çıktığımda Nourtani ölmüştü. Hakan, 'biz bunu ne yapacağız yok edelim, zaten infazım var' dedi. Arabaya bindik, hastaneye doğru yol alırken Hakan bana, 'Maden benim dersin ben senin ailene bakarım' dedi. Alaattin de 'En fazla 6 ay yatıp çıkarsın' dedi. Kabul etmedim. Bunun üzerine arabayı kenara çekip Alaattin, Hakan, Ahmet içki içmeye başladı. Ardından Eray geldi ve 1,5 saat kadar içtiler. Hakan, Eray'a para verip benzin almasını istedi. Eray kabul etmedi. Ahmet ve Hakan ayrı araçla devam etti, biz Eray'la Alaattin'i bıraktık. Dönerken Hakanların araçla karşılaştık. Hakan, diğer kaçak ocaktan Afgan Kazım'ı çağırıp Nourtani'nin ailesine 'Vezir gelmedi' dememizi istedi. Yaptık.

Hakan, Ahmet ve ben dağ yoluna gittik. Boş bir alana Vezir Mohammad'i bıraktık. 40 metre kadar ilerledik. Ahmet arabayı durdurdu, farları kapattı. Hakan arkasına dönüp bana 'yak' dedi. Kabul etmedim. Ardından birlikte indiler. Ahmet ön kapıdan benzin bidonunu aldı. Arabanın camları filmli olduğu için ben kimin yaktığını göremedim. Arkama baktığımda alev aldığını gördüm. Ahmet elinde bidonla koştu 'kaç kaç' dedi. Uzaklaştık. Ardından Hakan bana 'telefon kayıtlarını sil yoksa bir daha çoluk çocuğunu göremezsin' dedi.

"20 BİN DOLAR KARŞILIĞI BÖBREĞİNİ İSTEDİ"

Mohammad Nourtani'nin eşi Qamer Nourtani, Enver Gideroğlu'na "Eşim olaydan bir hafta önce 'Enver 20 bin dolar karşılığında böbreğimi istedi' dedi. Bu yaşandı mı? " diye sordu. Gideroğlu, "Ben maktülün böbreğini ne yapayım istemedim" diye yanıt verdi.

Ayrıca Gideroğlu, tutuksuz yargılanan Alaattin Çayırlı'ya ilişkin, "Alaattin'in maktülün yakılacağından haberi vardı. Buna itirazı da olmadı" dedi.

“TELEFONUNU ARARKEN YANLIŞLIKLA YAKTIM” DEDİ!

Tutuklu sanık Ahmet Aygün, Hakan'ın baskısı üzerine birlikte benzin almaya gittiklerini, Nourtani'nin cesedi üzerine benzini döktükten sonra Hakan'ın kendisine, "Çak şunu beklemeye gerek yok" dediğini belirterek, "Benim elim cebimdeydi, yakmaya niyetim yoktu. Telefonumla çakmağım aynı yerdeydi. Karanlıkta telefon yere düştü, telefonu karanlıkta yerde bulamayınca telefonu bulmak için çakmağı yaktığımda ceset alev aldı birden" dedi. Aygün, Hakan Körnöş'ün kendisine gidip bir yerlerde içki içmeyi teklif ettiğini söyledi. "Hakan'ı hastane işine ikna edemedik" diyen Aygün, pişman olduğunu dile getirdi. Aygün, daha sonra ise çakmağı kendisinin yaktığını ve Nourtani'nin bedenini ateşe verdiğini söyleyerek "Yanlışlıkla telefonu ararken yaktım" ifadesinden "Yanlışlıkla söyledim, şaşırdım" diyerek vazgeçti.

Sanık Hakan Körnöş de olayın bu noktaya gelmesini istemediğini belirterek, “Maden ocağının orda rahmetlinin nabzına baktım, bedeni soğuktu. Nabzı atmıyordu" dedi.

Ardından, diğer ocak sahibi Enver'in ifadesinin tam tersiyle ifade vermeye başladı: "Allah rahmet eylesin cenaze bizim cenazemiz arayın 112'yi dedim. Sonra Enver 'Senin sicilin var abi, ocak kapanır, işçinin kimliği de yok' dedi. Ben, Enver, Alaattin, Ahmet araca bindik. Maktülü hastaneye götürmek üzere yola çıktık. Sercan ocağın ağzında biz ayrılmadan önce oturmuş kafasını ellerinin arasına almış, saçını yolar gibi yapıyordu. Hastane yolunda ilerledik. Yol ayrımında transiti gördük. Enver yanında durmamı söyledi, durdum. Şok içindeydim, korkmuştum. Ben yakıt almak için benzine inmiştim. Ahmet de benimle geldi. Arabaya mazot aldım. Ben farkında değildim Ahmet abinin bidona benzin aldığından. Sonra hastane yoluna doğru gittik. Ben aracı dört beş metre kadar ana yoldan içeri soktum. Arabadan aşağıya inip tuvalet ihtiyacımı karşıladım. Arkamda bir ışık hissettim. Arkama döndükten sonra baktığımda rahmetli yanıyordu. Ben de korktum. Arabaya binip kaçtık. Ahmet'i ve Enver'i bıraktım."

Maktüle vagon çarparak öldüğünü düşündüğünü söyleyen Körnöş ise Enver'le bunu paylaştığını, Enver'in bunu onayladığını söyleyerek, "Yani olay benden saklanmış" dedi.

KAÇAK OCAK 4 SENEDİR FAALİYETTEYMİŞ

Kaçak ocağın dört senedir faaliyette olduğunu söyleyen Körnöş suçlamalara ise "iftira" dedi:

"Bana iftira atıyorlar, benim talimatım üzerine çakmağı çakmadı Ahmet. Ben olaya sonradan dahil oldum. Bana atıyorlar. Kimseyi tehdit etmedim. 4 senedir ocağa yalnızca hesap günü geldiğinde giderim. Enver ile ikimiz ocakta ortağız. Biz cani bir insan değiliz, cani olsak ocağın başında kalp masajı yapmazdık."

“KOCAN EVE GELDİ Mİ” DİYE SORDULAR!

Duruşmada müşteki sıfatıyla söz alan Nourtani'nin eşi Qamer Nourtani, şöyle konuştu:

"Sanıkların hepsinden şikayetçiyim. Kendisine bir şey olursa patronlarının kendisine özel hastane ve doktorlarının olduğunu söylemişti eşim. Olaydan bir hafta önce eşimin bana söylediği orada çalışırken, patronlarla aralarında bir konuşma geçmiş. Enver işyerindeki bütün elemanlara 'bir tane böbreğinizi bana 20 bin dolar karşılığında verin' demiş. Eşim de gülerek Enver'e 'Öldükten sonra o 20 bin dolar ne işe yarar? ' demiş. Eşim yaklaşık 3 haftadır orada çalışıyordu. Eşimin 1 günlük çalışma karşılığını ödememiş. Enver 'ödesem işe gelmezsin' deyip sonraki hafta da bunu yapmış. Cuma günleri tatil. Perşembe günü son iş günü idi gitti ve bir daha geri dönmedi. Normalde 15.00'te işe giden eşime 14.30'da gelmesi için ısrar etmişler. Bunun üzerine eşim saat 14.00'te evden çıktı. Eşim işe giderken telefonu evde bırakıyordu. 14.15'te eşimi Enver aradı. Ocağa gittiğini söyledim. Akşam saatlerinde Eray görüntülü aradı. Arabanın içinde etrafı göstererek 'Mohammad yok' dedi. Akşam 20.00 sıralarında Farsça bilen biri 'kocan geldi mi eve' diye sordu. Yok dedim. Bunun üzerine 'Buradan çoktan çıktı nasıl gelmedi' diye sordu. Ben de eşimin işten ayrıldığını düşünerek yürüyerek geldiğini bu yüzden geciktiğini düşündüm. Saat geç olduğu için uyuduk, sabah kalktığımızda kocamın olmadığını fark ettim. Enveri aradık, Enver 'Mohammed yok işe gelmedi' dedi. Kimliğini yanında taşımadığı için polise yakalandığını düşündüm. Emniyete gittim. Tarif ettim eşimi. Ben eve varmadan haberi geldi."

"İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR KAPSAMINDA KASTEN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR"

Müşteki Avukatı Kerim Bahadır Şeker, beyanlarında şu ifadelere yer verdi:

"Olay günü Nourtani üç haftadır çalışıyordu. Olaydan bir hafta önce için 'böbreğinizi getirin 20 bin verelim' dendi. Otopsi raporunda sol böbreğe rastlanılamadı. Bir kişiyi ortadan kaldırmak, delilleri yok etmek için yakarsın. Ancak Nourtani'nin elleri, yüzü bacakları var böbreği yok. Dosyanın içeriğini bilmeden biz bunu söylemiştik. Maktül arkada bagajda iken alkol içmişler, olay yerlerinde bulunan kuruyemiş var, 'Tuborg' var, viski var. Biz durum böyleyken olay yerinde keşif talep ediyoruz. Ayrıca hastaneye gitmek, benzinliğe gitmekten daha kısa. Bizim kanımızca insanlığa karşı suçlar kapsamında bilerek ve isteyerek; dini, ırkı gözetilerek kasten öldürülmüştür. Sizin bu dosyada emsal oluşturacak bir karar verip bu ülkede bütün insanların, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin eşit olduğunu gözetmeniz gerekiyor. Bugüne kadar kaçak maden ocağı hakkında hiçbir denetim yapılmamış ve bir başka kaçak madenler olduğu da söylendi burada. Bundan sonraki olayların önünü de almak için re'sen bir karar vermeniz gerekmektedir."

Şeker ayrıca, tutuksuz sanık Alaattin Çayırlı'nın da tutuklanmasını talep etti. "Dosya gizliyken Alaattin Çayırlı'nın alel acele 8 günde adli kontrol şartı kaldırılmış. Bu sanık kaçmış olduğu takdirde mahkeme nasıl hesap verecek? Çayırlı'nın hakkında şu anda adli kontrol kararı bile yok. Arabada beraberler, Nourtani'nin bedeni bagajda iken beraber içmişler, yakılması ile ilgili bilgisi var, Çayırlı neden dişarıda?" diye sordu.

Mahkeme, savcı mütalaasının ardından, tutuksuz sanık Alaattin Çayırlı için yurt dışı yasağı kararı verdi ve duruşmayı 8 Temmuz 10.30'a erteledi.