Önlerinde Zonguldak’ın ‘Zon’u bulunan dernekler, birlikler, federasyonlar filan çıktı, bizlerde vatandaş da karıştırmaya başladık, “hangisi, ne” gibilerden.
Bunlar zaman içerinde bazı etkinliklerde de bulunuyorlar, bunlar tanıtımları için basın mensuplarını da oraya buraya taşıyorlar…
Her ne kadar bunlardan birinin İstanbul’a taşıdığı bir gazeteci grubunu terkedilmiş havaalanında hangar gibi helası bile olmayan bir yerde yatırıp bol bol dua(!) aldığı gidenler arasında hala konuşuluyorsa da aslolan tabii ki davet sahibinin amacına ulaşmasıdır.
Ulaştılar mı, ulaşmadılar mı pek bilmiyoruz ama bu ‘zon’lu ticaret erbapları ziyaretlerini Ankaralarda da sürdürüyorlar. Hem de bakanlar düzeyinde. Eeeee, ne de olsa içlerinde tüccarlar var. Kirli sakallı, dar paça pantolon giyen, son model arabalara binen, dininde diyanetinde olan ve geleceğin holding sahibi olmaya hevesli, Akepe’ye meyilli yatırımcıları var…
Ama biz gariban basın mensuplarının bunlardan haberi ancak böyle “tanıtım günleri, şu günleri, bu günleri” gibi etkinliklere götürüldüğünde haberi oluyor, oysaki böyle geliri iyi olan ‘zon’cuların mutlaka ve mutlaka hayırseverlik ve yardımseverlik kapsamında etkinlikleri de vardır. Bazı önemli günlerde, anma toplantılarında vs. filan gariban ve muhtaçlara yardım yapıyorlardır.
Örneğin, geçtiğimiz 3 Aralık Engelliler Gününde hani şu hayırsever iş insanımız Sabit Danış var ya, işte o insan Zonguldak Sakatlar Derneğine 50 adet tekerlekli sandalye hediye ederek ihtiyaç sahiplerine dağıtımını sağladı…
4 Aralık madenciler gününde de şehit madencilerin aileleri yine bazı iş adamlarımızca unutulmadı… İsimlerinin verilmesini istemediler…
Biz bizim ‘zon’culardan böyle haberler alamadık, elbette ki yapmışlardır ama bilmek bizim de hakkımız, kamuoyunun da hakkı. Belki bazı engellilere aynî veya nakdî yardımda bulundular, belki bazı şehit ailelerinin çoluğuna çocuğuna iş verip ekmek yemelerini sağladılar, bilemiyoruz çünkü basına düşmedi. Tabii ki böyle şeyleri anlatmaya mecbur değiller, alan el ile veren elin birbirinden haberi olmaması gerektiğine inanıyorlardır belki, belki reklamı sevmiyorlar, tamam anladık ama vatandaşın da “Allah sizden razı olsun” deme hakkı var!
Açıklayın gitsin ama di mi? O kadar kalabalık ve etkili iş adamısınız, mutlaka hayır işleriniz de vardır, söyleyin biz de bilelim…
Destek verelim!..
Haaa, bu arada aklıma ne geldi biliyor musunuz?
Geçtiğimiz yıllarda “67’liler Platformu” diye platform kurulmuştu, sonra kurucu doktor baktı bazılarının niyeti kötü çekip gitmişti, kalanlardan bazıları “5 bin üyemiz var” diye haybeye yere havalara girmişlerdi, sonra para toplamak mara toplamak muhabbetleri olmuştu ki platformların böyle akçeli işlere dalması yassah, içlerinden birisi Zonguldak’ta üst düzey ziyaretlere bile başlamıştıııı,
Sonra ne mi olmuştu?
Bu çok zıplayan platformcu, belediyenin birine kamyon şoförü kadrosundan iş başı yapmıştı, patronunun ricasını belediye başkanı kıramamıştı…
Eveeeet; nereden nerelere geldik, ‘zon’lu muhabbetlerden ‘form’lu muhabbetlere…
Allah muhabbetimizi eksik etmesin,
Amiiiin!..
HAYVAN HAKLARI
Basında yer alan bir haber:
Altın Kelebek yarışmasında "En iyi komedi dizisi kadın oyuncusu" seçilen Ecem Erkek'in ödül konuşmasında yaptığı hayvan hakları vurgusu salonu ayağa kaldırdı. Sokak hayvanları için kısırlaştırma çağrısı yapan Erkek'in konuşmasına Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral ise tepki gösterdi. Saral, "Bu konuşma, milletin sinir uçlarına dokunmak maksadıyla Gazze'de binlerce kadın, yaşlı ve gencin öldürülmesini yok sayan; köpeğini onlardan üstün tutup, öncelediğini belirten kasıtlı bir konuşma" dedi.
Haber böyle…
Şöyle bir gerçek var; bu dünyadaki her türlü yaratık beka gereksinimi duyar, bu onların genlerinde vardır…
İnsanlarınkine çoğalma, hayvanlarınkine üreme denir. Hayvanlar da biliyorsunuz ya yumurtlayarak ya da doğurarak çoğalırlar. Doğurarak çoğalanlar memeli hayvanlardır. Sadece bir tane hayvan vardır ki memeli olmasına rağmen yumurtlayarak çoğalır, onun da adı ornitorenk olarak geçer.
İnsanlar genelde tek yavru yaparlar, hatta her zaman diyebiliriz; hayvanlar ise çok yavru yaparlar. Bunun için “insanlar doğurur” derler, “hayvanlar ürer” derler…
Üreme işiyle doğurma eylemi; elmayla armutun toplanıp çıkarılamayacağı gibi birbirinden ayrı konulardır, bu böyle biline…
Şimdi gelelim ödül alan Ecem Erkek’in Cumhurbaşkanı baş danışmanını kızdıran sözlerine, şöyle demiş:
"Beni izleyemeyen ve izlese de hiçbir şey anlamayacak ama eve dönmemi sabırsızlıkla bekleyen köpeğim var benim. Şu anda arkadaşıma emanet, gözüm arkada değil. Çok şanslı ve mutlu bir köpek. Fakat sokaklarda onun kadar şanslı, mutlu olmayan bir sürü canımız var. Biz vicdanlı bir milletiz, merhamet duygusu yüksek bir milletiz. Onları hayattan koparmadan da onlarla sağlıklı bir ortak yaşamı sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Belediyelerde yapılacak, yapılması beklenen kısırlaştırma faaliyetinin bu sorunu çözeceğinden eminim."
Ne var bu sözlerde?
Çok doğru demiş!
Ben de, çoğu hayvan sever de sokak hayvanlarının sokaklarda eziyet çekmesine üzülüyoruz, hayvanlar gereğinden fazla üreyince bunları sahiplenen vatandaş sayısı da yetmiyor, bu hayvanların içinde hastası var, sakat olanı var, kör olanı var, engellisi var… Bunların sayısına bir sınırlama getirmek gerekir. Nasıl ki akla ve mantığa uygun olan “yapabildiğin kadar değil, bakabildiğin kadar çocuksa” sokak hayvanları da halkın bakabilecekleri kadar üremeli.
İşte Ecem Erkek de bu anlamda sözler sarf etmiş ancak baş danışman bu sözleri başka yere çekmiş… Nasılsa gündem de Filistin filan ya, kimse de itiraz edemez, giydir Ecem Erkek’e, gündemi de değiştir.
Öyle emekliye zammış, asgari ücret ne olacakmış, boşveeeeer,
Filistin, Gazze, Ramallah…
Eyvah, eyvah… Eyvallah!