Son dönemde gerçekleştirilen DEİK’in düzenlediği “Koronavirüs ve Küresel Ekonomiye Etkileri” başlıklı online seminere katılan İktisat Profesörü Daron Acemoğlu,”salgının ekonomik etkilerinin çok daha derin olabileceğini ve özellikle turizmin birkaç yıl kendini toparlamasının zor göründüğü”değerlendirmesinde bulunurken; konuşmasının devamında;” Salgının ekonomik etkileri çok derin olabilir. Salgına yakalanan insanların ekonomiye katkısı kayboluyor. Örneğin şu anda ABD’de önlemler nedeniyle nüfusun yüzde 50’si tüm üretim ve tüketim ağından çekildi. Bu, tedarik tarafını aksattığı gibi, müthiş bir talep daralmasına da yol açıyor.”açıklaması da kayda geçti. Daron Acemoğlu ayrıca;“Her resesyonda firmalar batar, diğerleri devam eder. Bu doğaldır. Örneğin ABD’de her resesyon döneminde firmaların ortalama yüzde 3’ü batıyordu. Ama şimdi sorun daha derin, çünkü sadece ekonomik açıdan kırılgan şirketler değil, tedarik zincirindeki zayıf halkalardan etkilenen diğer şirketler de batmaya başlıyor.”vurgusunda bulundu.
* * *
Konuyla ilgili açıklamasını sürdüren Acemoğlu;” Bu virüs, biz iktisatçıların ‘R0 (sıfır)’ dediği modelle katlanarak artıyor. Artış hızı, tamamen ‘contact ratio’ ile bağlantılı. Bunu etkilemenin tek yolu, sosyal temasın sınırlandırılması. Çin, bu çarpan etkisini otoriter yöntemlerle bir anda azaltmayı başardı. R’ı 1’in altına indirdiğiniz andan itibaren de tam tersine katlanarak azalmaya başlıyor. Yani salgın katlanarak yayıldığı gibi, doğru önlemler alındığında da katlanarak azalıyor. Bu da umut verici bir şey.”şekildeki konuşmasına ek olarak; Şimdi kritik soru şu: Bu salgını önlemenin tek yolu, Çin gibi otoriter olmak mı? Hayır. Örneğin Singapur, Tayvan, Japonya, Güney Kore’de otoriterliğe kaymadan başarılı sosyal ve ekonomik tedbirlerle krizi yönetebildiler ve ekonomilerini de hızla rayına döndürebildiler. Bu örnekler, Çin otoriterliğinden farklı yollar olduğunu da gösterdi.”derken;” Küresel politik ve ekonomik sistemin değişmemesi artık mümkün değil. Özelde sağlık sisteminin, genelde ise tüm devlet sisteminin etkin çalışmadığı görüldü ve de devletin müdahalesi çok arttı. ABD’de bile devlet müdahalesinde geç kalındığı ve gereğinden az olduğu eleştirileri var. Devletin ABD ve Avrupa’da bugüne kadar hiç olmadığı bir rolü oynaması bekleniyor ama böyle bir kurumsal yapıları yok.”
* * *
Sonuç olarak, açıkça belirtmek gerekirse; Covid-19 pandemisine geniş anlamda hazırlıksız yakalanan birçok Dünya ülkesi özellikle sağlık sektörü başta olmak üzere iktisadi açıdan da çetin bir sınavdan geçiyor. Çok tabii olarak bu güç sınavın başarısını da bu ülkelerin pandemi konusundaki aldıkları önlemlere göre pandemiden yaşamını kaybeden kişi mevcudu ve sağlık sektörleri ile ekonomilerindeki tahribatın küçüklüğü ile büyüklüğü belirleyecek gibi gözüküyor.Ancak, bu arada şunu da açıklamak gerekirse; Covid-19 pandemisini salgın pozisyonundan çıkararak önlemenin tek yolunun Çin’de olduğu gibi otoriter yönetim tarzı olmadığı ortaya çıkarken; bu ülke dışındaki örneğin; Güney Kore, Tayvan,Singapur,Almanya ve Japonya gibi ülkelerin söz konusu otoriteliğe yönelmeden başarılı bir tarzda mevcut krizi sağlık alanı ve ekonomik alanda aldıkları istikrarlı önlemlerle önlemesini bildiler.Ülkemizde ise “Bilim Kurulu”oluşturulması doğru olmakla birlikte salgınla ilgili bütüncül sorunlara çözüm bulmakta zorlandığı görülüyor.Bunun için toplumu oluşturan bireyler itibarıyla her kesim STK’lardan çalışma gruplarının oluşturulması ile ortak akılla problemlere çözüm bulunması daha akılcı. Gerçekte yaşananlar bakamından hadisenin temelinde yatan asıl sebeplere bakıldığında; hem küresel hem de ülke bazında politik ve ekonomik sistemin son duruma göre değişmemesi kesinlikle mümkün değil. Bu anlamda Covid-19 Koronovirüs vakalarına karşı alınan her türlü önlemlere karşı hem özelde hem de devletin mevcut yapı görünümü dikkate alındığında sağlık ve ekonomi açısından iki yönde de gereği gibi yeterli olmadıkları açıkça görüldü. En basitinden her türlü eleştiri ve sorgulamanın önüne geçebilecek türden Dünya ülkelerinin pandemi vakalarının önlenmesine yönelik acil durum vaka planlarının ortaya çıkabilecek ihtiyaçlara göre gereği gibi hazırlanmadığı için krizleri olabildiğince derinleştirdiği de ortaya çıktı