Türkiye bilindiği gibi 2016 yılında Paris anlaşmasını 175 ülke ile birlikte imzaladı. Anlaşma ile hedeflenen amaç, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyumun ve iklim direncinin artırılması, düşük sera gazı emisyonlu kalkınmanın temin edilmesi ve bir yandan da gıda üretiminin zarar görmemesidir.
İmzacı ülkelerin iklim dostu bir ekonomiyi finanse etme ve sürdürebilir ekonomik büyümeyi teşvik etme doğrultusunda ek kamu ve özel kaynaklarını seferber etmeleri gerekmektedir. Bu sebeple iklim finansmanları sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik yatırımları artırmak için kullanılmalıdır. Ne yazık ki hükümetin programlarında böyle bir uygulama yok.
İmza öncesi Türkiye, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde Sözleşme Sekretaryasına sunmuştur. Bu beyana göre Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını, 2030 yılında referans senaryoya göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması öngörülmüştür. Sonrasında Türkiye Anlaşmayı 22 Nisan 2016’da 175 ülke ile birlikte imzalamıştır. İmzalanmasından yaklaşık 5 sene sonra, “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anlaşmanın en önemli unsuru ise, imzacı ülkelerin 2030 yılında karbon salınımını yarı yarıya, 2050 yılındaysa sıfıra indirmesini hedeflemesidir. Bu hedefler, petrol, kömür gibi fosil yakıt kullanımının azaltılmasını, yenilenebilir enerjiyi ön plana çıkartmayı gerektirmektedir. Türkiye'nin sera gazı salınımının yüzde 72'sinin sanayi ve enerji sektöründen kaynaklıdır ve sanayide enerji dönüşümüne gidilecektir. Sadece sanayi ve enerji sektöründe değil ulaşımda, binalarda, tarımda, emisyona neden olan tüm sektörlerde bir dönüşüm yaşanacaktır.
Bu arada yapılan bilimsel araştırmalarda tüm fosil yakıtlarımızın 2060 yılına kadar tükeneceği vurgusu da yapılmaktadır.
Tüm bu gelişmelerin ışığında havzada kömür üretiminin anlaşmalar gereği sonlandırılacağı gerçeği göze çarpıyor. Peki o yıla kadar yöre insanının çalışabileceği değişik iş sahaları devreye girmezse ne olacak? İktidarın bu konuda bir planı programı var mı?