Geçtiğimiz hafta sonu itibarıyla bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyet (RKGE) bir önceki aya göre 32,9 puan azalarak 66,8 seviyesinde gerçekleşti. Son üç aydaki rekabet gücüne ilişkin gelişmeler değerlendirildiğinde, yurt içi piyasalardaki rekabet gücüne ilişkin olarak bir önceki dönemde artış bildirenler lehine olan seyrin azalış bildirenler lehine döndüğü gözleniyor. Avrupa Birliği içindeki ve dışındaki yurt dışı piyasalardaki rekabet gücüne ilişkin azalış yönlü değerlendirmelerin ise güçlenerek devam ettiği görülüyor. İçinde bulunduğu sanayi dalındaki genel gidişat konusunda, Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, Nisan ayında Reel kesim güven endeksi bir önceki aya kıyasla daha iyimser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 3,2’ye, aynı kaldığını belirtenlerin oranı ise yüzde 36,1’e gerilerken, daha kötümser olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 60,7’ye yükseldi. Bu arada da Covid-19 koronovirüs kaynaklı süregelen kırılganlıkla ilgili piyasalarda ortaya çıkan nakit sıkıntısıyla ilgili HSBC,Koronavirüs salgınının etkisiyle takipteki kredilerin 4 puan sıçrayıp yüzde 9.3’e yükseleceği öngörüsünde bulunurken; hisseleri Borsa İstanbul’da işlem gören bankalarla ilgili bir analiz raporu yayınlayan HSBC, sektörün takipteki alacak oranının Koronavirüs salgınının etkisiyle Haziran ayında 4 puan sıçrayıp yüzde 9.3’e yükseleceği öngörüsünde bulundu. Takipteki alacaklar, diğer anlamda batık krediler olarak da biliniyor.
* * *
HSBC’nin rapor detayında Koronavirüs salgınının
etkisinin hafiflemesiyle takipteki alacak oranını inişe
geçmesini ve yıl sonunda Haziran’daki zirve seviyesinin
0.5 puan altına inmesini beklerken;kredi geri ödemelerinin Hükümet tarafından salgın nedeniyle 3 ay ertelenmesi de HSBC’ye göre takipteki alacaklarda artış hızını sınırlandıracak. Kredi Garanti Fonu’nun kefalet sağladığı kredilerin hacminin genişlemesi de sınırlandırıcı bir etki yaratacak. HSBC, “Grup 2” olarak bilenen yakın izlemedeki kredilerin de eklenmesiyle bankaların takipteki alacaklara olan maruziyetinin yüzde 17’ye yükselmesini bekliyor. Söz konusu raporda, bankalar tarafından verilen kredilerin beşte birinin yıl sonunda Hazine garantisinde olacağı öngörüsü de yer alıyor.Hal böyle iken Türkiye’nin en önemli döviz girdisi, turizm ve ihracat kalemleri oluşturuyor. Coronavirüs salgını sebebiyle turizm gelirleri neredeyse tamamen durdu, salgının ihracatta faturası da her geçen gün kabarıyor.Türkiye’nin ihracatı Mart ayında yüzde 17,8 düştü.Uzmanlar, Nisan ve Mayıs aylarında ihracatta “yüzde 80’lere varan kayıplar yaşanabilir” uyarısında bulunuyor.
* * *
Sonuç olarak,bu zor şartlarda salgın nedeniyle döviz
getiren gelirleri sekteye uğrayan Türkiye,yıl içinde vadesi gelen yaklaşık 172 milyar dolarlık dış borcunu çevirmek zorunda. İhracat, turizm, lojistik gibi tüm döviz girdileri şu anda adeta durmuş vaziyette. Ayrıca 6,9’lara dayanan dolar kurunda yükselişi durdurmanın yanı sıra ülkenin döviz ihtiyacının nasıl karşılayacağı da merak konusu. Merkez Bankası'nın son duruma göre (TCMB) döviz rezervi kısıtlı. Bu nedenle döviz satarak artışa müdahale imkanı da görünmüyor. İhtiyaç akçesi ve TCMB temettüsü gibi gelirler daha önce Hazine’ye aktarılmıştı. Buna rağmen ekonominin çarklarının dönmesi için dikkatler Merkez Bankası ve Hazine’nin atacağı adımlara çevrildi. Uzmanlar, oluşan mücbir sebebin ekonomiye tahribatını en az maliyetle atlatılmasının tek adresi devletin atacağı adımlarda görüyor. Ekonomistler Türkiye’nin de diğer devletlerin yaptığı gibi para basmalı ve IMF gibi alternatif kaynaklara yönelme yolunu gösteriyorsa da; mevcut duruma göre Türkiye’nin risk primi Türkiye CDS 5 Yıllık USD (TRGV5YUSAC=R) 599,47 +0,23 +0,04% civarında olduğundan borç bulmanın maliyeti borç faizi açısından oldukça yüksek.Tek seçenek de yabancı yatırımcıyı Yurt içine çekebilecek ve Ülkemizdeki yatırımları cazip hale getirebilecek şekilde yabancı yatırımcıya güven telkin etmeye yönelik demokrasi konusundaki öncelikli reformların bir an önce gerçekleştirilmesi çok elzem olarak görünüyor.