Ekonomik anlamda döviz kurundaki dalgalanmaların had safhaya ulaşması sonrasında global piyasalarda tüm şiddetiyle süren riskten kaçışın yanına bir de yerel neden eklendi. Moody’s zehir gibi bir rapor yazarak hükümeti ekonomik gerçeklere kulak tıkamakla suçladı. Raporda Türk banka ve şirketlerinin temerrütedüşebileceği, sonuçta Hazine’nin bu borçların itfasını yükleneceği gibi ifadeler de yer aldığı görülürken; Moody’s bunun yanı sıra sonbaharda ABD ve AB’den yaptırımların da ufuktaki riskler arasında yer aldığını da belirtiyor. Foreks merkezli tercüme edilen rapora göre;Moody’sInvestors Service, Türkiye’nin dış pozisyonunun neden risk oluşturduğu yönündeki sorulara yanıt verirken;Türk Lirası’nda sürekli diğer kaybı, istikrarlı şekilde sermaye çıkışı ve Merkez Bankası döviz rezerv pozisyonunda ciddi düşüşün odak noktasının yeniden Türkiye’nin ödemeler dengesi pozisyonu olmasına yol açtığını belirten Moody’s, yatırımcıların Türkiye’nin kredi risklerine ilişkin sıkça sorduğu sorular için;“Neden Türkiye’nin dış pozisyonu şu anda böyle bir risk? Türk hükümeti potansiyel bir ödemeler dengesi krizini savuşturmasına imkan verecek tamponlarını neredeyse tüketti. Döviz rezervleri şu anda 20 yılın en düşük seviyesine ve TCMB’nin döviz swap pozisyonu yıl başından bu ana neredeyse ikiye katlandı. Bu müdahaleye rağmen lira yıl başından bu yana ABD Doları karşısında yüzde 25 civarında değer kaybetti. Bunun sonucu olarak, ani bir ekonomik durgunluğu tetikleyecek ödemeler dengesi krizi ve hükümetin bilançosunda bir kötüleşme riski önemli şekilde arttı” değerlendirmesine yer veriliyor
* * *
Moody’s raporunda Türk hükümetinin başvuracağı politika seçeneklerinin sınırlı olduğunu belirtirken, şu ana kadar yapılan müdaheleler sonrasında liranın dalgalı kur rejiminde olduğunu görmenin zor olduğu vurguluyor.Moody’s “Bunun sonucu olarak ciddi ekonomik ve mali bozulmayı tetikleyen düzensiz bir kur ayarlaması (sert bir devaluasyonu kastediyor) yaşanması yönünde ciddi bir olasılık var”ifadesine yer veririken,“Sağlıklı bir mali pozisyonun bu riskleri telafi edemez mi?” sorusuna da yanıt veren Moody’s şu ifadeleri kullanıyor: “Geçmişte, hükümetin bilançosu Türkiye’nin yapılan dış kırılganlıklarının ortaya çıkardığı kredi baskılarını hafifletti. Bununla birlikte, faiz dışı bütçe açığı ve lirada değer kaybının hükümetin borç yükünün gelecek yıl GSYH’nın yüzde 42’si seviyesine yükselmesini bekliyoruz. Bunun yanı sıra, kurların yüksek seviyesi ve değişken faizli borç ülkenin yatırımcı algılarındaki değişikliklere kırılganlığını artırıyor. Hükümetin bilançosundaki koşullu borçların aydınlığa kavuşmasının Türkiye’nin kredi profilini daha da zayıflatması yüksek bir risk”. Uyarısında bulunuyor.Bu arada 2021’de ekonomi toparlansa da, kamu borç yükü-GSYİH oranının yükselmeye devam ederek %45’i bulacağı iddia edilirken;Moody’s bütçe açığının bu yıl milli gelirin %7.5’nu bulmasını bekliyor.
* * *
Öte yandan raporda sıralanan zafiyetler ve ufuktaki riskler hepimizce bilinen vakalar olsa dahi, bunların Moody’s gibi onbinlerce kurumsal müşterisi olan bir kurum tarafından tek başlıkta toplanması, Türkiye’ye finansal veya doğrudan yatırım gelmesini zorlaştıracak gibi gözüküyor. Neticede bu raporun ardından yakında sonbahar-kış sendikasyonlarına çıkacak Türk ve banka ve şirketlerinin daha yüksek faizler ödemek zorunda kalacağı, ya da borçlanmakta zorluk çekeceği yönünde kaygı uyandırdığı da bilinen bir gerçek. Özellikle şu sıralarda Türkiye’nin risk primi karnesine bakıldığında;Türkiye CDS 5 Yıllık USD (TRGV5YUSAC=R)506,45 0,00(0,00%) şeklinde oldukça yüksek bir seyir izlediği de bilinen bir durum. Bununla beraber Türkiye’ye arzulanan seviyede para girişi olmasa da, bankacılık rasyoları oldukça sağlam durumda. Mamafih buna rağmen reel sektöre yeni destekler vermeleri de zor görünürken, kredi alanlardaki geri ödemede erteleme taleplerinin yoğunlaşması da bankaların buna uyum sağlamasına bağlı durumda.
* * *
Sonuç olarak, ekonomistlere göre; önce güven ortamının yaratılarak bu ortamın süreğen hale getirilmesi,İkincisi dövizle oynama, kurda seviye belirleme işinden acil olarak vazgeçilmeli. Bununda iletişimi piyasayla iyi yapılmalı. Dövizi dövizle tutma hevesinden mutlaka vazgeçmeli. Üçüncüsü bankacılık sistemine ve özerk kurumlara müdahaleden vazgeçilmesi ve buralara liyakatli kişilerin atanması gerekiyor. Dördüncü olarak gerçekçi bir bütçe revizyonu yapılmalı ki; Orta Vadeli Plan hala ortaya konmuş değil.Hala Türkiye’nin bu yılki büyüme hedefi resmi olarak yüzde 5. Son olarak devletin nerede ne kadar tasarruf edeceğinin de ortaya konulması gerekiyor.
Çok tabii olarak iş bu kadarla da kalmıyor; içte ve dışta en fazla eleştiri konusu durumundaki Türkiye’nin gerçek demokrasi ve bağımsız yargı sisteminin tam anlamıyla oluşturulamadığı sürece bu yazılan ve çizilenler kısa vadede ancak ve ancak aspirin çözüm pozisyonundan daha öteye gitmesi de mümkün değil. Bilhassa iç dinamiklerin tek odakta birleşerek kutuplaşmaları,ayrışmaları ve hizipleşmeleri mutlaka sonlandırması; toplumsal enerjinin daha ziyade topyekün Ülke kalkınması ile Türkiye’nin kısa,orta ve uzun vadede müreffeh “Refah Devleti” olması hedefini gerçekleştirmeye vakfetmesinin büyük önem taşıdığı da herkesçe bilinmelidir.