Yunanlı bir vekil yine gaza gelip, kendini nimet sayıp havalara girmiş.
Her türlü geniş ruh haline sahip, keyif dışında başka bir şeyin umurunda olmadığı, öğleden sonraları çalışmak yerine yatıp uyumaya alışmış bir ülkenin milletvekili de ancak soytarı olur. Belli ki uykudan kalkıp, rüyasında ne gördüyse panik yaptı.
Avrupa’nın para verip, şeker alarak şımarttığı Yunanistan, savaştan, zulüm ve eziyetten kaçarak, evini yurdunu terk edip mülteci durumuna düşen insanlara tahammülü yok.
Niye?
AB’nin verdiği paralarla kendi keyifli hayatlarını devam ettirmek istiyorlar.
“Keyif eşekte olur” derler ama eşek bile çalışmayı bilir. Sahibini yarı yolda bırakmaz yükünü çeker. Bunlar ise sahiplerine kelek atıp samanı yiyip yatmak istiyorlar.
“Hazıra dağ dayanmaz” gün geldi saman bitti. Kesintiler başladı, halk kabul etmedi sokaklar karıştı. AB yardım sözü verdi de biraz daha yatabildiler. Şimdi mülteciler için gelen parayı da yemek istedikleri için suçu onlara atıyorlar.
Zaten mezalimden kaçıp, sığınmacı durumuna düşen bu insanların tutulduğu kamplarda Yunanların yaptığı eziyeti hepimiz üzülerek izliyoruz.
Bu kadar arıza çıkarıp yaygara yapan Yunanistan, kaç mülteci barındırıyorlar dersiniz?
1 milyon? 2 milyon?
Mülteci sayısını yazınca, aklınızdan Yunanistan için ne geçireceğinizi iyi biliyorum.
30-40 bin arası mülteciyi adalarda üst üste, rezil şartlarda yaşamaya mahkûm etmiş durumdalar.
Bunların bir kısmını da biz geri aldık.
Sığınmacıları veriyorlar ama bizim ülkemize karşı suç işleyen vatan hainlerini barındırıyorlar. Orası da ayrı bir konu.
Biz ülke olarak belki bunun yüz katından fazlasına; Suriye, Irak, Afganistan gibi ülkelerindeki savaştan kaçan insanlara kucak açmış durumdayız.
İnsanın evi bombalanıyor, çocuğu kurşunlanıyorsa, buna kayıtsız kalanları, onlara zulüm edenlerden daha aşağılık yapar.
Bizim kültürümüzde kapıya gelen “Allah misafiri” sayarız. Bunlar da “tanrı misafiri” diye bir olgu belli ki yok.
İşte bunları görünce ülkemle gurur duyuyor; “Ne güzel insanlarım var” diyorum.
Dün, Belçika’nın Başkenti Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda Yunan Adalarında İnsani Durum başlıklı oturumunda, bölgedeki göçmenlerin durumu ele alınırken Yunanlı milletvekili kürsüye çıkıp kimlerin gazına gelmişse artık, Türkiye’ye sataşarak Şanlı Bayrağımızın resmini yırtma cüretini gösteriyor.
Halkı böyle olanın, vekilinden ne kalite beklersin.
Mülteciler konusunda, biz milyonlarcasını elimizden geldiğince iyi şartlarda barındırmaya çalışırken, hatta ellerindeki mültecilerin de bir kısmını alırken, bize niye sataşma gereği hissettiğini de anlamak mümkün değil.
Yalnız bu vekilin bir soytarı olduğu açık. Kimleri memnun etmek için yapıyorsa, belli ki konu mülteciler de değil.
Dünyada oynanan bize karşı olumsuz algı oluşturma operasyonunun bir parçası olmak istemiş. Emin olun bir tutam samana kendi bayrağını bile yırtar.
Yaklaşık 11 milyon nüfusa, 3 karış toprağa sahip bir ülkenin vekilleri, sahiplerinin koltuk altından ikide bir bize sataşması, her konuda önümüze çıkıp arıza çıkarması da artık sıkmaya başladı. Herkesin bir sabrı var, biz bu sabrı “küçüktür” diye uymayarak fazlasıyla gösterdik.
“Bunlara uslu dur, kulağını çektirme” dedikçe, baktılar olmuyor, bizim milli değerlerimize saldırma seviyesine geldiler. İşte bu durum çok tehlikeli. Sabrımız geniştir ama bazı damarlarımıza basılmaya da gelmez.
Bu soytarı, bu terbiyesizliği, niye ve kim için yaptığını biliyor ama yaptığının kendileri için ne sonuçlara kadar gideceğini bilmiyor. “Ben samanıma bakarım” diyor.
Aşırıymış da, aykırıymış da, ilk değilmiş de. Yani anlayacağınız deli numarasına yatıp, ipini tutanların talimatlarını yerine getiriyor. Bir diğer ilginç konu Yunanistan’ın böyle arsız, ipsiz sapsız, vasıfsız birini nasıl Avrupa Parlamentosu’na temsilci gönderiyor. En akıllınız buysa, geleceğiniz cidden parlak. Çünkü bu kafayla vekilleriniz sizi ışığa doğru götürür.
Şimdi ırkçı milletvekil tabirinden, ben kendime göre aşırı milliyetçi algılıyorum.
Ataları olan eski Yunanlılar sizin bu halinizi görse sopayla ülkeden kovar.
Antik Yunanlılar astronomi, felsefe, matematik, özellikle sanat alanında ortaya önemli eserler koymuşlardı. Şimdiki nesilde ise üretmek yok, yan gel yat.
Ataları herhalde mezarlarında ters dönüyorlardır.
Şeytan diyor, küçük falan deme, çak ağzına iki tane, olmadı diz alayını duvara tek ayak cezası ver.
İşte sabır tükeniyor bazen…
Bayrağa ve değerlerimize hakareti kaldıramıyoruz.
Ülkemizin büyükleri ne yapılacağını daha iyi bilirler.
Birilerinin kuklası olmaktansa, insanlığımızı böylesine kaybetmiş bir millet olmaktansa, elimdeki tek lokmayı paylaşırım, en azından hayır dua alırım.
Tabi bu Allah korkusu olan, vicdan taşıyanlar için geçerli.
Bunların neye inandığını da anlamak zor. Yaratıcıdan değil, ipini tutan kuklacılardan daha çok korkuyorlar.
O bayrağı yırtan vekili, bu millet bir yırtar, sahipleri bile birleştiremez.
Küçük küçüklüğünü bilsin.
Çalış, kazan, üret, sağda solda ağlama…
Sağlıcakla...