3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 158. sırada gösterdi biliyorsunuz. Geçen yıl 165. sırada yer bulan Türkiye’nin bu yedi sıralık ilerleyişi, medya özgürlüğü olarak durumun iyiye gittiğinin bir işareti değil. Türkiye, medya özgürlüğünü durumu itibarıyla “Çok vahim” kategorisinde kaldı. 

Yani şu;

Türkiye’de basın özgürlüğü yok!

Biz demiyoruz, uluslararası örgütler diyor…

Haaaa; siz şimdi “bana ne yaaa, takmıyorum, ne düşünürlerse düşünsünler …” filan diyeceksiniz di mi?

Siz öyle düşünmeye devam edin, onlar da sizi ne uluslararası toplantılara davet ediyorlar, ne barış görüşmelerine alıyorlar, ne kongrelere çağırıyorlar, ne davetlere buyur ediyorlar, öyle sap gibi, ot yemiş sıpa gibi ortada bırakıyorlar…

Daha geçtiğimiz gün Birleşmiş Milletlerde Gazze görüşmelerinde bizim politikacıları filan çağırmadılar, Haluk Levent’i çağırdılar, o konuştu, tüm dünyaya hitap etti… Yalan mı?

Siz şimdi bir de yeni yasa çıkınca görün, şu sosyal medya yasasından yeni düzenlemeler yani… Sosyal Medya Etki Ajanlığı yasası…  Düşünce özgürlüğünü, fikir beyanını, birilerinin işine gelmeyince acayip cezalandıran yasalar…

Her neyse;

Biz geçtiğimiz yıl ülkemiz 165. Sıradayken bir yazı yazmıştık. O yazıyı tekrar veriyoruz, yeri geldi yine:

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye, 180 ülke içerisinde 149'uncu sırada yer aldı. TGS tarafından hazırlanan raporda ise 26 gazetecinin, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevinde bulunduğu belirtildi.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde yayımlanan RSF raporunda listenin ilk üç sırasında İskandinav ülkeleri Norveç, Danimarka ve İsveç bulunurken listenin son sırasındaysa Kuzey Kore var. Bu ülkenin önündeyse Eritre ve İran bulunuyor.

Buyurun buradan yakın…

Uzaya gitmekten bahsedilen Türkiye’de daha basın, 180 ülke basını içinde 149. sırada...

Bu ne rezillik!

Bu ne demek düşünebiliyor musunuz?

Bu “Liberte, Egalite, Fraternite” özdeyişi keşfolunduktan kısa bir süre sonra bu üçleme dahil edilen “journalite” kavramının ülkemizde şiddetli bir baskı altında olduğu gerçeğidir.

“Beni eleştirme, bana akıl verme, beni öv, gerisine söv…” şeklinde bir uygulama ile karşı karşıya bulunan ülkemiz basını da hür düşünememenin ve hür yazamamanın sonucu olarak dünyanın en geri ülkelerinin bulunduğu ligde yer alıyor ne yazık ki.

Acı ama gerçek!..

Basın bile normal vatandaştan birkaç tık daha güçlüyken; bu haldeyse eğer, o vatandaş ne yapsın? Geçtiğimiz haftalar içinde Zonguldak’a seçimler için gelen ve ZGC’de benimle görüşen bir İtalyan sinyor ve bir Fransız madamdan oluşan AGİT heyeti de işte bana bunu sordu: “Türkiye’de basın hür mü?”

Nasıl diyebilirdim ki hür…

ANNELER GÜNÜ

Bir anneler günü daha, annesiz!..

İnsan bu dünyadan göçmüş tüm yakınlarını özlüyor ama anne ve babasını daha bir başka özlüyor. Yetişmemizde verdikleri emek unutulmuyor. Ama gün geliyor, her canlı gibi onlar da aramızdan ayrılıyor. Bazen de evlatlar daha önce ayrılıyor bu dünyadan. İşte böyle anlarda, onların içerileri kan ağlıyor, biz de ise ağlamak gözlerden akan iki damla yaşla sınırlı kalıyor…

Nur içinde yatsınlar, tüm anne ve babalar ve atalar…