Önce Baykal ile başladı, sonra Kılıçdaroğlu ile devam etti,  çarşaflılara marşaflılara rozet takmışlardı… Partiye üye yazmışlardı… Atatürk’ün altı ok olarak işaret ettiği ilkeleri de rafa kaldırmışlardı.

Son olarak da anlaşıldı ki böyle rozet takılan isimlerin partiye pek faydası olmuyor,  genel merkezce böyle uygulamalara boş verildi… Laikliğin, Atatürkçülüğün insanın kanında olması gerektiği,  sonradan olmadığı fikri partinin akıllı uslu kişileri tarafından kabul gördü…

CHP ile uyum sağlamayan, zaten varlıkları laiklikle bağdaşmayan kişiliklerin, parti başkanlarının vs. son genel seçimde partiye hiçbir şey kazandırmadıkları da görüldü. Oy oranları yüzde 1 bile olmayan partiler meclise CHP aracılığı ile taşındı, 40 milletvekilliği peşkeş çekildi… Neymiş efendim; altılı masaymış…

İşte bu altılı masa uğruna 40 kadar babayiğidin, 40 CHP’linin, 40 Atatürkçü’nün başı yendi…

Ortaklığın anası İYİ parti de malumunuz! Akşener’in özü başına zıplamaya karar verdiği ve “hür ve müstakil” olarak gireceğini söylediği yerel seçime beş kala partisi dağılmaya başladı. Şimdi de Akşener CHP’ye savaş açtığını ilan etti… İyi parti iyi gitmiyor! Siz bakmayın bazı milletvekillerinin “vatan-millet” diye bas bas bağırmalarına; hepsi kazanacaklarına ve iktidar olacaklarına inandıkları bir seçime girdiler, gırtlağa kadar da borca battılar, bu paranın geri dönmesi gerek, geri dönmesi için de iktidara yanaşmak gerek… Görürsünüz, yakında Akepe’ye payanda olurlar bunlar… Hem de hür ve müstakil olarak!..

Bir kısmı da CHP’ye geçerler, bu işin yasası böyle…

Babacan da ayrı adaylarla seçime gideceğini açıkladı… Buyur burdan yak!.. Boşuna taşımışsın bunları meclise koçum…

Her neyse;

Gelelim şu rozet konusuna…

Bizim Zonguldak’ta CHP anlaşıldığı kadarı ile eski usul çalışmalara karar vermiş görünüyor. İYİ partiden istifa eden Gökçebey Belediye başkanına CHP rozeti!

Bunun için tören, mören… Objektiflere kameralara pozlar… Şak, şak, şak…

Şunun altını çizelim; Vedat Öztürk bu yörede her kesin sevdiği saydığı bir insandır, CHP’ye katılması da bir kazançtır. Akepe’ye katılmayarak bir anlamda “fikir insanı” olduğunu da ortaya koymuştur. Ama kendisine bundan böyle ömür boyu CHP’de kalacağı konusunda bu partiden kefil olan var mı?

Öztürk kendisini CHP’ye “hediye” etmedi; mutlaka belli bir beklentisi de vardır, bunlar nedir? Ve partinin bu işten kazancı nedir? Adayınız Vedat Bey mi? Şimdi diyecekler ki “çevresi var, oyu var, orada seçimi alırız…”

Peki ya alamazsanız?

Haaaaa?

Şunu demek istiyoruz; böyle “partimize şunu aldık, bunu kazandırdık” şeklinde küçük çaplı düşünceler ve rozet törenleri yerine “şu kadar genç insanı CHP’ye bağladık, Zonguldak’ta artık bir CHP gençliği var, hatta en büyük gençlik bizim gençlik” diye büyük düşünseniz ve bu gençleri parti binalarına çağırıp diğer gençlere doping olacak şekilde seçmene lanse etseniz daha iyi ve olumlu olmaz mı? Hem de yerel seçim öncesi…

Bir de şu konu var; unutmayın, bu yerel seçimde partinin başarı oranı bundan önceki yerel seçim öncesinin altına düşerse, suç  KİMİN olacak?

Hadi bakalım kolay gelsin… İyi rozetler!..

 TARİKAT MI, STK MI?

Milli Eğitim Bakanı çıktı meclis kürsüsünde tarikatlarla, cemaatlerle protokol yaptıklarını açıkladı… Ve dedi ki “bunlar tarikat veya cemaat değiller, bunlar STK, yani sevil toplum kuruluşu…”

Bunlar ne biçim sivil toplum kuruluşu ki bademlemeler, 6 yaşındaki çocuklarla evlenmeler, millete fakirliğin dinin gereği olduğu aşılanırken limuzinlerle gezmeler, vatandaş çocuğuna yumurta alamazken kuş sütü eksik sofralarda göbek sergilemeler…

Milli Eğitim Bakanına bakın, tarikatlarla protokol yapmış, mini mini çocukları eğiteceklermiş, bunu da iftihar vesilesi gibi Atatürk’ün meclisinden ilan ediyor…

Vay anasını be, vay anasını…

Allah sonumuzu hayreylesin, amin!..

ŞEKER, İRAN, İNGİLİZLER ve "MOLLALAR"

Size bir hikaye, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten…

Gerçi onun adını duşunca bazı yobaz tarikatçı cemaatçi takımın tüyleri diken diken olur ama kendisi gerçekten bilge bir din adamıydı, aramızdan erken ayrıldı…

Anlattığı hikâye şöyle;

Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu... İngilizler, İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar...

Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular... İngilizler Mollaların vereceği FETVA karşılığında, kazancın 10 % 'nu teklif ettiler... Mollalar bu teklifi kabul ettiler...

İran'da Cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor olup, bir Cuma hutbesinde Mollalar şu VAAZI verdiler...

"Siz Allah'ın nimeti olan HURMA ve ÜZÜMÜ nasıl olur da çaya katarsınız?”

“Bundan böyle çaya şeker katacaksınız...”

Bu VAAZDAN sonra İranlılar çaya şeker katmaya başladılar... İşler yoluna girince, İngiliz'ler, Mollalara verdikleri % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar... Bunun üzerine Mollalar ilk Cuma hutbesinde ikinci bir FETVA daha verdiler...

"Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir" dediler... Bu FETVA üzerine İranlılar, evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler... Bu durum üzerine İngiliz firmaları, mecburen Mollalarla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı... Fakat Mollalar bu sefer, İngiliz firmalarından % 20 pay istediler...

Eee... Dinsizin hakkından sahte ve uydurma Muaviye inançlı sahtekar imanlı (!) gelir(miş)... İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler... Bunun üzerine Mollalar, ilk Cuma hutbesinde bu seferde şu FETVAYI verdiler...

"Biz size çaya şeker katmayın dedik ama sokaklara dökün de demedik... Şekerleri sokaklara dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz" dediler...

Tabii ki bu FETVA İran halkı tarafından hemen yaşama geçirildi...

Dinin cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir...

Bu İran'da gerçekleşen yaşanmışlık öyküsüdür..