Dünyanın en eski aşk şiiri antik Mezopotamya'da kutsal ayinlerde de kullanılmak üzere oluşturulmuş ve Shu-Sin isimli bir erkek için yazılmış. Bir kil tabletin üzerine…

Irak'ın güneydoğu kesiminde yer alan Nippur Antik Kenti'nde bulunan bu tablet, dünyanın bilinen en eski aşk şiirini günümüze taşıyor. Bu aşk şiiri, çivi yazısıyla MÖ. 2037 ila 2029 yılları arasında Sümer dilinde yazılmış, yani milattan 2 bin yıl önce…

Shu-Sin (Şu-Şin) ve İnanna’nın aşkı…

Shu-Sin’i seven kadınmış İnanna… Uzunca bir şiirde bu aşkı anlatır İnanna,

Ve şiirin son kıtası da şöyle:

Sen, beni sevdiğin için,

Lütfet bana okşayışlarını,

Beyim tanrım, beyim koruyucum,

Tanrı ENLİL’in kalbini memnun eden ŞU-SİN’im

Lütfet bana okşayışlarını,

Bu İNANNA’nın  şarkısıdır…

Şiirin önceki kıtalarında apaçık bir cinsellik satırları süslemiş, 4 bin küsur yıllık bu şiiri şimdi biri yazmaya-okumaya kalksa tarikatlar cemaatler filan çıkar “örf ve adetlerimize aykırı” diyerek engel olmaya kalkışır, RTÜK’den de karar çıkartırlardı…

Her neyse;

Bizim milletin de güzel aşk şiirleri var, yüzyıllardan beri… Türkler İslamiyet’i kabul etmiş olsalar bile ne şiirden vazgeçmişler, ne resimden. Arap kültürüne direnilmiş, yüzlerce yıl karşı gelinmiş, hatta öyle ki son halife Abdülmecit Efendi bile döneminin ünlü bir ressamı, nü tablolar bile yapmış…

Neyse; konumuz şiir, bugün Sevgililer Günü ya, sevgililer de aşklarını hep şiirlerle anlatmaya çalışırlar, her ne kadar son zamanlarda maganda kesim arabesk tarzda “yandım Allah” makamlarından bir garip bağırtılar çıkartarak şarkı söylediklerini zannetseler de, romantizm bizim asil milletin kanında var.

Aşkın bir köpeği bile kafiye ile havlattığı gerçeğini göz önüne alırsak, şiir olayı gerçekten güzel bir yansıma; sevdanın kelimelere yansıyıp insanları ciyaklattığı bir yansıma…

Aşk ve şiir bir paralellik taşıyor bu nedenle, ama paralel iki çizginin eninde sonunda sonsuzda buluştuğu gibi bazen kavuşma olayı olmayabiliyor yerli malı aşklarda…

İşin gırgır tarafını geçelim de Ahmed Arif’in aşk karşısında neler hissettiğini anlattığı şu dizelere bakalım:

“Tütünsüz uykusuz kaldım,

Terk etmedi sevdan beni…”

Yaaa; sevda işte böyle bir şeymiş ünlü şairimize göre, neler çekmiş Ahmed Arif, bu şekilde cumhuriyet dönemi şairlerimizin çok güzel şiirleri var, binlerce, on binlerce…

Aşka ve sevgiliye yaklaşımlarını böyle ifade etmişler.

Bu işi hafife alanlar da yok değil; zırtapozun teki çıkmış dünyaca ünlü edebiyatçı ve yazar, olağanüstü deha Shakespeare’in neredeyse 450 yıllık Macbeth isimli eserinde Lady Macbeth’in bu dünyaya veda etmesiyle acı çekmeye başlayan Macbeth’in “Life is a tale told by an idiot” (Hayat bir aptal tarafından anlatılan masaldır) şeklindeki isyanını “Love ise a tale told by an idiot” (Aşk bir aptal tarafından anlatılan masaldır) kepazeliğine dönüştürüp eğlence masalarına meze yapmasına sessiz kalınmış.

Bizde de dalga geçen çok olmuş aşkla ve sevgiyle; “aşk bir ayvadır, sakın yeme” diyen dangalağın sade suya tirit bir yaşam sürdürmüş olduğu kuşkusuz…

Evet;

Bu aşk ve şiir olayları üzerine yazmaya kalksanız ömrünüz yetmez, her ne kadar yazılanlar hep hakkında yazılmış kişilerin anılarında yer etmiş olsa da, yazılacak daha güzel şiirler kalmamış olsa da, bu devirde genelde âşıklar ellerine kalem kağıt almıyorlar, teselliyi koltuk meyhanelerinin tek kişilik masalarında ve insanı öttüren kadehlerin diplerinde arıyorlar…

Kaybettiklerini arıyorlar tabii ki!

Ve eskiden sevgililer günlerinin kazananları da hep çiçekçiler oluyordu…

Şimdilerde vatandaşın cebinde sevgilisine alacağı bir çiçek parası bile yok; çiçekçiler de üzgün, sevgililer de…