Bu evrenin, bu evrendeki bizim sistemimizin ve bu sistem içindeki bu dünyanın yaratılışının yasaları var…
Varoluş yasaları!
Bunlara uyacaksanız…
Uymazsanııııızzz… Nın… nın… nııııınnn! Ebenizin rol aldığı son filmi görürsünüz…
Örneğin; deniz yasaları!
Ne diyor o ünlü şarkı; “Denizler durulmaz dalgalanmadan…”
Yani; deniz varsa, dalgalanma da var,
Dalgalanma varsa, fırtına da var!
Hesabını kitabını buna göre yapacaksın, Karadeniz gibi hırçın huylu olanlar için özel önlemler alacaksın, öyle denize sıfır hem de ağaçtan yaya yürüme yolları yaparsan, deniz de alır onları, eğer oradaysan senin bitarafına (!) çakar, orada yoksan kaldırır yolun öbür tarafına atar…
Liman kenarı düzenlemesi yapılırken “bizim lise yıllarımızda limanda bir fırtına çıkmıştı, çekeklerdeki sandalları alıp orduevinin bahçesine atmıştı…” diye yazmıştık, TOKİciler, kontroller, vs. yetkililer görür de belki önlem alırlar diye düşünmüştük ama takan olmamıştı…
Neptün taktı onlara!
“Neptün de kim” diye mi sordunuz?
Binlerce yılın Neptün’ü işte, ünlü mitolojik deniz tanrısı, Karadeniz’de de hizmetinizdeydi geçtiğimiz Pazar.
“Beni dikkate almazsanız ben de böyle yaparım” dedi, dediğini de yaptı…
Neptün’ü; Profilo’nun sahibiydi galiba Jak Kamhi de takmamıştı, anımsayabildiğim kadarıyla, 95’li yıllarda, Rahmetli GMİS Genel Başkanı Şemsi Denizer’in de bulunduğu bir toplantıda düşen kömür üretimine dikkat çekip “bırakın kömür üretmeyi, somon yetiştirin daha karlı…” demişti, örnek olsun diye de Çakraz’a galiba, denize bir somon çiftliği kurmuştu… N’oldu biliyor musunuz? Deniz aldı çiftliği, kayalara çarptı, paramparça etti…
Neptün bu, şakası yok!
Zaten kızgın bize; denize giriyoruz, adamın üstüne işiyoruz, wc yok ki sahillerde… Bazı plajlarda var ama bizim millet deniz varken çişini helaya yapmaz, rahat rahat denize koy verir gider…
Bir de şu arıtmaya bağlanan kanalizasyon sistemi işi var ya, acaba bütün kanallar bağlandı mı? Kent merkezinden geçen ve denize liman içinde kavuşan ünlü deremize lağım karışıyor mu karışmıyor mu? Tertemiz mi bu dere? Emin misiniz? Eğer değilse Neptün sanki bunu bilmiyor mu? İşte böyle ara sıra hiddetlenip sizi uyarıyor olmasın?
Böyle işte…
Daha beldelere, köylere, buralardan akıp giden ve denize ulaşan çaylara derelere gelmedik. Bunlar kim bilir ne biçim kızdırıyordur koskoca Neptün’ü…
Ya o gemiler?
Sintine suyunu depoluyorlar mı sanki? İlk limanda atık olarak teslim ediyorlar mı? Yoksa denize boca mı?
Kaptanlar, maptanlar usta mı? Ne demişti Özdemir Asaf: “Gemilerin çoğu bir insan yüzünden batmıştır, deniz yüzünden değil.”
Limanların temizliğini filan fazla kurcalayıp da hepten kızdırmayalım Neptün’ü, iyice göçertmesin bizi…
Evet; varoluş yasaları var demiştik, yaşamın da kuralları var, bunlara uyacaksınız,
Ama bunların eğitimini almamış, bilincine sahip olmamış olanlarımız da var,
Ve bunlar hep yanlış yapıyorlar, hep, sürekli…
Sen uyma bunlara Neptün, acı bize…
Büyüklük sende kalsın, seni takdir etmek de bizlerde…
X X X
Denizlerden bahsettik biraz bu yazımızda, bari bir deniz şiiriyle de sonlandıralım…
Ve bu şiir öncelikle Neptün’e gitsin, sonra da talassofobisi olmayanlara…
“Deniz” şiirinde şöyle sıralamış mısraları Nazım Hikmet:
Üzerinde ala bulut
Üstünde gümüş gemi
İçinde sarıbalık
Dibinde mavi yosun
Kıyıda çıplak adam
Durmuş düşünüyor
Bulut mu olsam, gemi mi yoksa
Yosun mu olsam, balık mı yoksa
Ne o, ne o, ne o, ne o
Deniz olunmalı oğlum
Bulutuyla, gemisiyle
Balığıyla, yosunuyla
Deniz olmalısın oğlum Deniz...