Yeni Valimiz Osman Hacıbektaşoğlu göreve geldiği günden beri görev yaptığı yeri tanımak ve öğrenmek için kent merkezini adımlıyor.

Güzel bir başlangıç, kutluyoruz!

Tanımak ve öğrenmek gibi kavramlar “anlamak” denen olguyla birleştiğinde ortaya bilgelik çıkar. Anlamaktan kastımız içinde yaşanılan yerleşim bölgesindeki insanların ruhunu, derdini, beklentilerini, umutlarını anlayabilmek ve kavrayabilmek…

İşte böyle bir gezi kapsamında adım başı dilenciler ile küçük yaşta yine dilenci çocuklardan oluşan sözde çalgıcıların kol gezdiği kent merkezini geçtiğimiz hafta sonu incelemesi sırasında köprü altı esnafıyla bir araya gelen Valimiz yoğun ilgi ile karşılaştı.

Ben de izledim…

Vatandaşın biri ile kurduğu bir diyalogda Fevkani köprünün bakımsız olduğunu fark etmiş olan Vali Bey, “köprü bu kentin simgesi” diyen aynı vatandaşı da şu cümlesiyle mahcup etti: “Fevkani bu kentin simgesi olsaydı bakımını yapardınız…”

Doğru söze ne denir!..

Sen köprüyü koruma, kollama;

Hoyratça kullan,

“Güzelleştireceğim” diyerek üstüne on binlerce ton asfaltı yıllara sari olarak ser, sanki “kaş yapayım derken göz çıkartırcasına”; köprü dışındaki yapılara köprü üstünden başka köprülerle bağlantı sağla, badana boya denen malzemeleri ona buna hediye ederken köprüden esirge, üstünü altını otoparka çevir; sonra da çık “köprü kentsel simgemiz” de…

Hiç olacak iş mi?

Madem köprü simgeydi de, Vilayetin duvarına tam da Atatürk’ün portresi altına Alaplı’daki porsuk ağacının tablosunun asılıp yine Cumhuriyetimizin Kurucusunun resminin altına gelecek şekilde ve gelenin geçenin güldüğü o “Porsuk Ağacı” yazısı monte edilirken sesin niye çıkmadı eyyyy vatandaş?

Haaaa?

Yeni valimiz doğru noktaya temas etmiş; “bu kentin simgesi madencidir” demiş, “limandır” demiş; Zonguldak’ın simgesi fikrini ortaya atan vatandaşa soralım bakalım yıllardır bu kenti simgeleyen “madenci lambası ve kazma-çekiç” amblemi rafa kaldırılırken neden sesini çıkarmadın?

Hadi bakalım cevap ver?

Vali Bey ayrıca “liman bu kentin simgesi” derken limanın en güzel rıhtımı ile çevresini kömür deposu haline getiren Karabüklülere neden engel olmadın? Neden oralara halkın gezebileceği, çay kahve içebileceği, denize karşı oturup nefes alabileceği mekanlar yapmadın, neden gençler için halı sahalar, masa tenisi ve tenis oyun alanları kurmadın, neden çocuklar için eğlence parkları yapmadın? En önemlisi neden işlevini yitirmiş limanı bir marina haline dönüştürüp Zonguldak’ı Karadeniz’in Mersin’i yapmadın?

Beş bin kişi ekmek yerdi böyle bir marinadan, hiç mi aklına gelmedi?

Neymiş efendim? Liman TTK’nınmış, TTK bu limandan para kazanıyormuş, falan filan…

Kaç para kazanıyor Allah aşkına, bu para TTK’nın zararının kaç binde biri?

Bak birader; TTK’nın asli görevi liman işletmek mi, kömür çıkarmak mı? Kaldı ki TTK kömür mü ihraç ediyor, gemilerle kömür mü satıyor? Hadi bakalım cevap ver!..

İthal kömür geliyormuş…

Bana ne, bize ne?

Git Eren limanına dök, git Filyos’a dök… Oradan da nasıl taşırsan taşı… Demiryolu yoksa kamyon var, olmadı mı, ışınla… Orası bize lazım bize… Halka!..

Bakın nereden nereye geldik, bu konular uzun mu uzun, daha çok yazarız böyle konuları biz de asıl konumuz şu bizim garip Fevkani Köprü…

Yıkılsın mı, yıkılmasın mı?

Simge mi?

Yeni Valimiz köprü altı esnafıyla bu konuyu görüşürken kendisini yalnız bırakmayan Akepeliler; vekilinden il ilçe başkanına kadar, kamuoyuna “yıkılsıncılar” imajını yansıtırlarken gönül isterdi ki az bir şey statik, mekanik, dinamik, inşaat, mimari vb. teknik konularda bilgileri olsaydı, hiç olmazsa dünya üzerindeki bu tür sanat yapıları konusunda konuşabilecek kadar tarih bilgileri olsaydı, keşke düzmece raporlarla değil gerçeği yansıtan ve bilim kurullarının hazırladığı raporlarla tezlerini savunabilseydiler…

Ama nerdeeeee?

Kellim kellim ya enfa!..

Amaç başka…

Eveeeet; durumlar şimdilik böyle; o köprü belki bir simge değil ama bu halkın 4 göbek ceddine kadar ruhlarına işlemiş bir anıt, anılarımızla bize hayat veren sanat şaheseri…

Yıkılamaz, yıkamazsınız!

Kamunun malıdır o köprü,

Kul hakkı var o köprüde, yiyemezsiniz…

“Hakkımızı Helal etmeyiz” diyen “Yıkılmasıncıları” ezip geçemezsiniz…

“Halka sorun” diyeceğim ama biliyorum ki,  soramazsınız!

“Köprü yıkılsın, kentin önü açılsın” diyenlere de şimdilik kibarca “ köprü yıkılınca önünüze Konya Ovası mı çıkacak?” diye soruyorum…

Anlayabilir misiniz? 

Hayır; işinize gelmez anlamazsınız, anlayamazsınız!.