Geçtiğimiz hafta sonu Zonguldak ve ilçelerinden gazeteciler Bartın ve Amasra gezisi yaptılar.

İnceleme gezisi!

Her şey ve her konu incelendi, hem de yerinde incelendi…

Ve şu sonuca varıldı:

Bartın ve ilçesi Amasra her konuda ilerleme yolunda, gelişme yolunda, şaha kalkmış gidiyor;

Yakın yerleşim bölgelerinden Karabük ve Safranbolu da öyle,

Zonguldak ise yakın geçmişe kadar yerinde sayıyordu, şimdi geri gidiyor…

İnanmayan çıksın cadde ve sokaklara baksın, biz yazmaktan bıktık, vatandaş izlemekten bıktı, yakınmaktan bıktı; yetkilisi etkilisi vurdumduymazlıktan bıkmadılar.

Davulcusu zurnacısı bizde,

Dilencisi bizde,

Kazıkçısı bizde,

Beceriksizi bizde,

İşe yaramayan ne varsa bizde, burada…

Çağ atlamak, insanını refah içinde yaşatmak ise orada…

Bartın ve Amasra’da,

Safranbolu’da…

ERDOĞAN - BAHÇELİ

Şu anda iki güç ülkenin idare mekanizmasının başında;

AKP lideri Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli… Bazı sözleri aklımda yer ediyor bu iki liderin, sizlerde ekranlarda izlemişsinizdir;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlenen bir etkinlikteki konuşmasında, kiracı yurttaş ile aralarında geçen diyaloğu şöyle aktarmıştı: "Dedi ki 'Kiracıyım, 2 bin 500 lira veriyorum, şimdi kiramı 7 bin 500 liraya çıkardı. Ya verirsin ya evden çıkarsın.' Şimdi, insaf! Herhalde o ev sahibi şimdi dinliyordur beni, ona 'Sende vicdan var mı' diye sormak durumundayım."

Devletten gelen ve vicdanlara seslenen bu sözleri duyan ve Vakıflara ait konutlarda yaşamlarını sürdüren vatandaşlar da su sözlere şu yanıtı verdi: “ Yüzde 300 zam devletin vicdanını sızlatmış anlaşıldığı kadarı ile peki devletin bizim kiralara yaptığı yüzde 800’lük zam ne iş, bu nasıl bir vicdan?”

Devlet Bahçeli de geçtiğimiz haftaki bir grup toplantısında aynen şöyle dedi: “MHP olarak dün ne demişsek, bu gün de aynı görüşteyiz, aynı çizgideyiz…”

Aynen böyle dediler,

Bende izlerken güldüm oturduğum yerden, Bahçeli’nin sözlerine ise kahkahalarla güldüm…

OSMANLI EĞİTİMİ

Harpler bitti, cumhuriyet kuruluyor, devrimler yapılıyor, bu arada toplumu cahil bırakın arap alfabesi de terkediliyor o dönemlerde ya; hala bazıları mantığa aykırı olarak arap seviciliğinin pençesinde Atatürk’ün sağlamaya çalıştığı modern Türkiye’yi karalama çabasındalar.

Oysaki, gerçekler tamamen farklı…

Bakın sosyal medyada bir paylaşımın bir bölümünde neler diyor o dönemler için:

Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı.

Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim ’den çoook uzaktı.

600 sene boyunca Türkçe’nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

“Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteferrika da devşirmeydi, Macar’dı.

Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…

Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!