Her kentin kendine göre bir simgesi var, Rize’nin çay gibi, Nevşehir’in Kapadokya’nın balonları-peri bacaları gibi, Giresun’un fındığı gibi vs… Zonguldak’ı da yüzyılı aşkın bir süredir kömür betimler, kömürü de kazma çekiç ve madenci feneri objeleri. Her ne kadar biz valiliğin duvarına Zonguldak ile hiçbir ilgisi olmayan bir ağacın tablosunu sırf ulu önderimiz Atatürk’e dolaylı bir şekilde atıfta bulunarak asmışsak da, bu kentin simgesi bahsettiğimiz şekilde kazma çekiç ve madenci feneridir.
Geçtiğimiz aylarda şu bizim sapasağlam Fevkani Köprü için idam kararı alınınca bu kentin sözü geçmeyen ahalisi adeta taptıkları köprülerini kurtarmak için “bu kentin simgesidir” tanımlamasını yapıp uyarılarda bulunsalar da tabii ki takan olmadı.
Kafaya koymuşlardı bir kere…
Hele hele bir iki dangalak sanki ötesinde Konya Ovası varmış gibi “Köprü yıkılsın da kentin önü açılsın” şeklindeki düşüncelerini de ortaya sürünce ortaya bir “yanlışlıklar komedyası” otomatikman çıkmış oldu…
Huzur içinde uyu Shakespeare… Yaşasaydı ve bu olayı duysaydı bir de “Aptallıklar Komedyası” yazardı ya… Her neyse;
Tam bu tartışmaların ortasında yeni valimiz kente avdet etti…
Ve yeni bir görüşü tartışmaya açtı: “Bu kentin simgesi köprü değildir, limandır”
Öyle miiiii, sayın Vali Bey?
Hangi liman?
Hani şu eskiden Karadeniz postası gemilerin İstanbul’dan kalkıp Hopa’ya kadar giderken uğrayıp yolcu indirip bindirdiği ancak on yıllardır rıhtımlarına yolcu gemisi uğramayan liman mı? Kruvaziye turizme açılamayan liman mı? Hadi gemisinden geçtik, yolcu motorlarının bile uğramadığı liman mı?
Yoksa koskoca Türkiye’nin ekonomisine ne ithalat ne de ihracat açısından hiçbir katkısı olmayan, sadece Kardemir’e kömür deposu olarak hizmet veren ve depolanan kömürlerin tozunun da bizim halka yutturulduğu liman mı?
Kardemir’in Eren limanında sanki başka kiraladığı alan yokmuş gibi; sanki Kardemir’in bu kent halkına çok faydası varmış gibi, bir de işe yaramayan limanın rıhtımlarının halka gezi alanı ve kültürel boyutlarda açılmasını engellemesine çanak tuttuğunu bile bile bir 5 yıl daha TTK tarafından adı geçen kuruma kiralanmasının önüne geçilemediği liman mı?
Asli görevi kömür çıkarmak olan TTK’nın bu işten vazgeçip liman işletmeye çalışması gibi bir saçmalığı sahnelediği liman mı?
Çok merak ediyorum, TTK bu limana ne masraf ediyor, ne kadar para kazanıyor ve eğer buradan kazancı varsa bu kazanç yıllık zararının kaç yüzde biri?
Merak ettiğim bir başka konu da; madem TTK limancılık oynamaya soyundu, neden bu limanı marina olarak hizmete açmıyor, neden liman rıhtımlarında atık alma, elektrik-su-yakıt verme işlevlerini sağlamıyor? Neden binlerce Zonguldak insanının ekmek yiyebileceği böyle bir oluşuma kafası basmıyor?
Gidin bakın başka marinalara, binlerce kişi ekmek yiyor ekmek, biz n’apıyoruz? Biz liman kenarında bardağı 10-15 liraya çay içiyoruz, artık sandalların bile olmadığı limana bakarak…
Zonguldak’ın simgesiymiş…
Limanmış…
TTK diye biri;
Tatara titiri!..
YÜZÜNÜZ KIZARDI MI?
Fevkani Köprü altındaki işyerlerinin bir kısmı boşaltıldı. Boşaltılınca da köprünün demirleri vs. ortaya çıktı. Yaklaşık 70 yıllık putrel demirler, çelikler her neyse daha ilk günkü gibi pırıl pırıl. En ufak bir çürüme, korozyon yok…
Yani; bizim Fevkani köprü fevkaladenin fevkinde; sapasağlam…
Peki yüzünüz kızardı mı?
Yoksa yüz kızarmaması alışkanlık mı oldu?
AL SANA İKRAMİYE
150 milyar dolar parayı zenginlere Kur Korumalı Mevduat adı altında dağıtan Akepe hükümeti emeklilere 61 milyar doları bulduğunu öne sürdüğü ikramiyeleri ve zamları için çark etti.
Cumhuriyetin 100. Yılı hatırına emeklilere bir 5 bin liracık… O da çalışmayan emeklilere; çalışanlara yohhhhh!
Neden? Adam zevk için mi çalışıyor 60’ından sonra?
Daha bunlar bir şey değil… Ne demişti ithal bakan? “Emeklilere yapılacak 6 ayda bir zammı bundan böyle enflasyon oranına göre değil, beklenen enflasyon oranına göre yapacağız”
Tercümesi şu: TÜİK isterse yüzde100 enflasyon göstersin, bizim yılbaşında hesapladığımız enflasyon beklentimiz yüzde 20 ise zam da o kadar olacak!
Anlaşıldı mı arkadaşlar?
Al sana ikramiye…
Refah payı mefah payı… Unutun artık…